Ve o Kehkeşan’ daki bulut şeklinde görülen hadsiz yıldızlar ise, yeniden yeniye çıkıp ermeye başlıyorlar. Tabaka-i sevabit dahi, sâdık bir hads ile Manzûme-i Şemsiye’nin tabakasına muhalefeti görünüyor. Ve hâkezâ yedi manzûmat ve yedi tabaka, birbirine muhalif bulunması, his ve hads ile derkolunur.
Beşincisi: Hadsen ve hissen ve istikrâen ve tecrübeten sâbit olmuştur ki: Bir maddede tanzim ve teşkil düşse ve o maddeden başka masnûat yapılsa, elbette muhtelif tabaka ve şekillerde olur. Meselâ: Elmas madeninde teşkilât başladığı vakit, o maddeden hem remad yâni hem kül, hem kömür, hem elmas nevileri tevellüd ediyor. Hem meselâ: Ateş, teşekküle başladığı vakit; hem alev, hem duman, hem kor tabakalarına ayrılıyor. Hem meselâ: Müvellid-ül mâ, müvellid-ül-humuza ile mezcedildiği vakit, o mezcden hem su, hem buz, hem buhar gibi tabakalar teşekkül ediyor. Demek anlaşılıyor ki bir madde-i vâhidde teşkilât düşse, tabakata ayrılıyor. Öyle ise: Madde-i esîriyede Kudret-i Fâtıra teşkilâta başladığı için, elbette ayrı ayrı tabaka olarak
sırriyle yedi nevi semavâtı ondan halketmiştir.
Altıncısı: Şu mezkûr emâreler, bizzarûre semavâtın hem vücûduna, hem taaddüdüne delâlet ederler. Mâdem kat’iyyen semavât müteaddiddir ve Muhbir-i Sâdık, Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyân’ın lîsaniyle yedidir der; elbette yedidir.
Yedincisi: Yedi, yetmiş, yedi yüz gibi ta’birat, üslûb-u Arabîde kesreti ifade ettiği için, o küllî yedi tabaka çok kesretli tabakaları havi olabilir.
ELHÂSIL: Kadîr-i Zülcelâl, esîr maddesinden yedi kat semavâtı halkedip tesviye ederek, gâyet dakik ve acib bir nizam ile tanzim etmiş ve yıldızları içinde zer’edip ekmiştir. Mâdem Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyân, umum ins ve cinnin umum tabakalarına karşı konuşan bir hutbe-i ezeliyedir.