Sözler | Onuncu Söz | 59
(48-119)
Mukaddime

Birkaç işâretle başka yerlerde, yâni Yirmi İkinci, On Dokuzuncu, Yirmi Altıncı Sözlerde îzah edilen birkaç mes'eleye işâret ederiz.

BİRİNCİ İŞARET: Hikâyedeki sersem adamın o emin arkadaşıyla, “Üç Hakîkatları” var.

Birincisi: Nefs-i emmârem ile kalbimdir.

İkincisi: Felsefe şâkirdleriyle, Kur'an-ı Hakîm tilmizleridir.

Üçüncüsü: Ümmet-i İslâmiyye ile millet-i küfriyyedir.

Felsefe şâkirdleri ve millet-i küfriyye ve nefs-i emmârenin en müdhiş dâlâleti, Cenâb-ı Hakk'ı tanımamaktadır. Hikâyede nasıl emin adam demişti: “Bir harf kâtipsiz olmaz, bir kanun hâkimsiz olmaz.” Biz de deriz:

Nasılki bir kitap, bâhusus öyle bir kitap ki; her kelimesi içinde küçük kalemle bir kitap yazılmış. Her harfi içinde ince kalem ile muntâzam bir kaside yazılmış. Kâtibsiz olmak, son derece muhaldir. Öyle de şu kâinat nakkaşsız olmak, son derece muhal-ender muhaldir. Zîra bu kâinat öyle bir kitabdır ki; her sahifesi çok kitapları tazammun eder. Hattâ, her kelimesi içinde bir kitap vardır. Her bir harfi içinde bir kaside vardır. Yeryüzü bir sahifedir; ne kadar kitab içinde var... Bir ağaç bir kelimedir; ne kadar sahifesi vardır… Bir meyve, bir harf; bir çekirdek, bir noktadır. O noktada koca bir ağacın programı, fihristesi var. İşte böyle bir kitab, evsaf-ı Celâl ve Cemâle, nihayetsiz kudret ve hikmete mâlik bir Zât-ı Zülcelâl'in nakş-ı kalem-i kudreti olabilir. Demek, âlemin şuhûdiyle bu imân lâzım gelir. İllâ ki, dalâletten sarhoş olmuş ola...

Hem nasılki bir hâne ustasız olmaz. Bâhusus öyle bir hâne ki; hârika san'atlarla, acîb nakışlarla, garib zînetlerle tezyin edilmiş. Hattâ herbir taşında, bir saray kadar san'at dercedilmiş. Ustasız olmak, hiçbir akıl kabûl edemez, gayet mâhir bir san'atkâr ister.

Səs yoxdur