Sözler | Onuncu Söz | 70
(48-119)

Evet, meselâ hayvanatın zaîflerinin ve yavrularının rızık ve terbiyeleri hususunda görünen lütûf ve sühûleti gösteriyor ki: Şu kâinatın Mâliki, nihayetsiz bir rahmetle Rubûbiyyet eder. Rubûbiyyetinde bu derece rahîmane bir şefkat, hiç kabil midir ki; mahlûkatın en efdalinin en güzel duasını kabûl etmesin!.. Bu hakîkatı On Dokuzuncu Söz’de izah ettiğim vechile, şurada dahi mükerreren şöyle beyân edelim:

Ey nefsimle beraber beni dinleyen arkadaş! Hikâye-i temsiliyyede demiştik; bir adada bir içtima var... Bir Yâver-i Ekrem bir nutuk okuyor. Onun işaret ettiği hakîkat şöyledir ki: Gel! Bu zamandan tecerrüd edip, fikren Asr-ı Saâdet’e ve hayâlen Ceziret-ül Arab’a gidiyoruz. Tâ ki, Resûl-i Ekrem’i (Aleyhissalâtü Vesselâm) vazife başında ve ubûdiyyet içinde görüp, ziyâret ederiz. Bak! O Zât nasılki Risâletiyle, hidâyetiyle saadet-i ebediyenin sebeb-i husûlü ve vesile-i vusûlüdür. Onun gibi, ubûdiyyetiyle ve duâsıyla, o saadetin sebeb-i vücûdu ve Cennet’in vesile-i îcadıdır.

İşte bak! O Zât öyle bir salât-ı kübrâda, bir ibâdet-i ulyâda saadet-i ebediyye için dua ediyor ki, güya bu cezîre, belki bütün Arz Onun âzametli namazıyla namaz kılar, niyaz eder. Çünki ubûdiyyeti ise; O’na ittiba eden ümmetin ubûdiyyetini tazammun ettiği gibi, muvafakat sırrıyla bütün Enbiyanın sırr-ı ubûdiyyetini tazammun eder. Hem O, salât-ı kübrâyı öyle bir cemâat-ı uzmâda kılar, niyaz ediyor ki; güya benî-Âdemin Hazret-i Âdem’den asrımıza kadar, belki kıyamete kadar bütün nuranî ve kâmil insânlar O’na tebaiyetle iktida edip duasına âmîn derler. (Hâşiye) Bak, hem öyle beka gibi bir hacet-i âmme için dua ediyor ki; değil ehl-i Arz, belki ehl-i semâvât, belki bütün mevcûdât niyazına iştirak edip lisan-ı hâl ile: “Oh.. evet yâ Rabbenâ!. Ver, duasını kabûl et. Biz de istiyoruz.” diyorlar.


Hâşiye: Evet Münâcât-ı Ahmediyye (A.S.M.) zamanından şimdiye kadar bütün ümmetin bütün salâtları ve salâvatları O’nun duasına bir âmîn-i daimî ve bir iştirâk-i umumîdir. Hattâ O’na getirilen herbir sâlavat dahi, O’nun duasına birer âmîndir ve ümmetinin herbir ferdi, her bir namazın içinde O’na salât ü selâm getirmek ve kametten sonra Şafiîlerin O’na dua etmesi; O’nun saadet-i ebediyye hususundaki duasına gayet kuvvetli ve umumî bir âmîndir. İşte bütün beşerin fıtrat-ı insânîyyet lisan-ı haliyle, bütün kuvvetiyle istediği beka ve saadet-i ebediyyeyi; o nev-i beşer nâmına Zât-ı Ahmediyye (A.S.M.) istiyor ve beşerin nuranî kısmı, O’nun arkasında âmîn diyorlar. Acaba hiç mümkün müdür ki; şu dua kabûle karîn olmasın!


Səs yoxdur