Sözler | OnYedinci Söz | 219
(202-229)

[Bundan yirmi beş sene kadar evvel İstanbul Boğazındaki Yûşa Tepesinde, dünyanın terkine karar verdiğim bir zamanda, bir kısım mühim dostlarım beni dünyaya, eski vaziyetime döndürmek için yanıma geldiler. Dedim: “Yarına kadar beni bırakınız, istihare edeyim.” Sabahleyin kalbime bu iki levha hutur etti. Şiire benzer, fakat şiir değiller. O mübârek hatıranın hatırı için ilişmedim. Geldiği gibi muhafaza edildi. Yirmi Üçüncü Söz’ün âhirine ilhak edilmiştir. Makam münasebetiyle buraya alındı.]

BİRİNCİ LEVHA

[Ehl-i gaflet dünyasının hakîkatını tasvir eder levhadır.]

Beni dünyaya çağırma — Ona geldim fena gördüm.

Dema gaflet hicab oldu — Ve nur-u Hak nihan gördüm.

Bütün eşya-yı mevcûdât — Birer fâni muzır gördüm.

Vücûd desen onu giydim —Âh! ademdi, çok belâ gördüm.

Hayat desen onu tattım — Azab ender azab gördüm.

Akıl ayn-ı ikab oldu — Bekayı bir belâ gördüm.

Ömür ayn-ı heva oldu — Kemâl ayn-ı heba gördüm.

Amel ayn-ı riyâ oldu — Emel ayn-ı elem gördüm.

Visâl, nefs-i zeval oldu — Devayı ayn-ı dâ’ gördüm.

Bu envar, zulümat oldu — Bu ahbabı yetim gördüm.

Bu savtlar, na’y-ı mevt oldu — Bu ahyayı mevat gördüm.

Ulûm, evhama kalboldu — Hikemde bin sekam gördüm.

Lezzet, ayn-ı elem oldu — Vücûdda bin adem gördüm.

Habib desen onu buldum — Ah! Firakta çok elem gördüm.

Səs yoxdur