Sözler | YirmiBeşinci Söz | 453
(365-462)

Ve tercümanın ümmiyet mertebesini tam riayet etmek sırrıyla hiçbir tekellüf ve hiçbir tasannu ve hiçbir gösterişe meydan vermeden selaset-i fıtriyyesini ve doğrudan doğruya semâdan gelmesini ve en kesretli olan tabakat-ı avâmın basit fehimlerini tenezzülât-ı kelâmiyye ile okşamak hikmetiyle en ziyâde semâ ve arz gibi en zâhir ve bedihî sahifelerini açıp o âdiyat altındaki hârikulâde mu’cizât-ı kudretini ve mânidar sutur-u hikmetini ders vermekle lütf-u irşadda güzel bir i’câz gösterir.


Tekrarı iktiza eden dua ve davet, zikir ve tevhid kitabı dahi olduğunu bildirmek sırrıyla güzel, tatlı tekraratiyle birtek cümlede ve birtek kıssada ayrı ayrı çok mânâları, ayrı ayrı muhatâb tabakalarına tefhim etmekte ve cüz’î ve âdi bir hâdisede en cüz’î ve ehemmiyetsiz şeyler dahi nazar-ı merhametinde ve daire-i tedbir ve iradesinde bulunmasını bildirmek sırrıyla tesis-i İslâmiyyette ve tedvin-i Şeriatta sahabelerin cüz’î hâdiselerini dahi nazar-ı ehemmiyyete almasında; hem küllî düsturların bulunması, hem umumî olan İslâmiyetin ve şeriatın tesisinde o cüz’î hâdiseler, çekirdekler hükmünde çok ehemmiyetli meyveleri verdikleri cihetinde de bir nevi i’câzını gösterir.

Evet, ihtiyâcın tekerrürüyle, tekrarın lüzumu haysiyetiyle, yirmi sene zarfında pek çok mükerrer suallere cevap olarak ayrı ayrı çok tabakalara ders veren ve koca kâinatı parça parça edip kıyamette şeklini değiştirerek dünyayı kaldırıp onun yerine âzametli âhireti kuracak ve zerrattan yıldızlara kadar bütün cüz’iyat ve külliyatı tek bir zâtın elinde ve tasarrufunda bulunduğunu isbat edecek ve kâinatı ve arzı ve semâvatı ve anasırı kızdıran ve hiddete getiren nev’-i beşerin zulümlerine, kâinatın netice-i hilkati hesabına gadab-ı İlâhî ve hiddet-i Rabbâniyyeyi gösterecek hadsiz ve nihayetsiz ve dehşetli ve geniş bir inkılabın tesisinde binler netice kuvvetinde bâzı cümleleri ve hadsiz delillerin neticesi olan bir kısım âyetleri tekrar etmek; değil bir kusur, belki gayet kuvvetli bir i’câz ve gayet yüksek bir belâgat ve mukteza-yı hale gayet mutabık bir cezâlettir, bir fesahattir.

Meselâ: Birtek âyet olup yüz ondört defa tekrar edilen



cümlesi, Risâle-i Nur’un On dördüncü Lem’asında beyân edildiği gibi; arşı ferş ile bağlayan ve kâinatı ışıklandıran ve her dakika herkes ona muhtaç olan öyle bir hakîkattır ki, milyonlar defa tekrar edilse yine ihtiyâç vardır.

Səs yoxdur