Sözler | YirmiBeşinci Söz | 451
(365-462)
On birinci Şuâ’ olan Meyve Risâlesi’nin Onuncu Mes’elesi

Emirdağı Çiçeği

(Kur’anda olan tekrarata gelen itirazlara karşı gayet kuvvetli bir cevapdır.)

Aziz sıddık kardeşlerim,

Gerçi bu mes’ele, perişan vaziyetimden müşevveş ve letafetsiz olmuş. Fakat o müşevveş ibare altında çok kıymetli bir nevi i’câzı kat’î bildim. Maatteessüf ifadeye muktedir olamadım. Her ne kadar ibaresi sönük olsa da, Kur’ana ait olmak cihetiyle hem ibâdet-i tefekküriyye, hem kudsî, yüksek, parlak bir cevherin sadefidir. Yırtık libasına değil, elindeki elmasa bakılsın. Hem bunu gayet hasta ve perişan ve gıdasız, bir-iki gün Ramazanda, mecburiyetle gayet mücmel ve kısa ve bir cümlede pek çok hakîkatleri ve müteaddid hüccetleri dercederek yazdım. Kusura bakılmasın.(Hâşiye)

Aziz sıddık kardeşlerim; Ramazan-ı Şerifte Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyân-’ı okurken Risâle-i Nur’a işaretleri Birinci Şuâ’’da beyân olunan otuzüç âyetten hangisi gelse bakıyorum ki, o âyetin sahifesi ve yaprağı ve kıssası dahi Risâle-i Nur’a ve şâkirdlerine kıssadan hisse almak noktasında bir derece bakıyor. Husûsan Sûre-i Nur’dan âyet-ün nur, on parmakla Risâle-i Nur’a baktığı gibi, arkasındaki âyet-i zulümat dahi muarızlarına tam bakıyor ve ziyâde hisse veriyor. Âdeta o makam, cüz’iyetten çıkıp külliyet kesbeder ve bu asırda o küllînin tam bir ferdi Risâle-i Nur ve şâkirdleridir diye hissettim. Evet, Kur’anın hitabı, evvela Mütekellim-i Ezelî’nin Rubûbiyyet-i âmmesinin geniş makamından, hem nev-i beşer, belki kâinat nâmına muhatâb olan zâtın geniş makamından,


Hâşiye: Denizli hapsinin meyvesine Onuncu Mes’ele olarak Emirdağı’nın ve bu Ramazan-ı Şerifin nurlu bir küçük çiçeğidir. Tekrarat-ı Kur’aniyyenin bir hikmetini beyânla, ehl-i dalaletin ufunetli ve zehirli evhamlarını izale eder.


Səs yoxdur