Meyve Risalesi | Yedinci Mesele | 44
(35-59)

İşte bu kat’i hakikata binaen; binler feylesofların muhalif fikirleri, böyle îmanî mes’elelerde bir tek muhbir-i sâdıka karşı hiçbir şüphe hatta vesvese vermemek lâzım iken, yüzyirmidört bin ispat edici ehl-i ihtisas ve muhbir-i sâdıkın ve hadsiz ve nihayetsiz müsbit ve mütehassıs ehl-i hakikat ve ashab-ı tahkikın ittifak ettikleri erkân-ı îmaniyyede; aklı gözüne inmiş, kalbsiz, mâneviyattan uzaklaşmış, körleşmiş, bir kaç feylesofun inkârları ile şüpheye düşmenin ne kadar ahmaklık ve divânelik olduğunu kıyas ediniz.

Hem mâdem, gözümüzle gündüz gibi, hem nefsimizde, hem etrafımızda bir rahmet-i âmme ve bir hikmet-i şâmile ve bir inâyet-i dâime müşâhede ediyoruz. Ve dehşetli bir saltanat-ı Rubûbiyyet ve dikkatli bir adâlet-i âliyye ve izzetli icraat-ı Celâliyyenin âsârını ve cilvelerini görüyoruz. Hattâ bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca o ağaca hikmetler takan bir hikmet, ve her bir insanın cihâzâtı ve hissiyyâtı ve kuvveleri adedince ihsanları, in’amları ona bağlamış bir Rahmet; ve Kavm-i Nûh ve Hûd ve Salih Aleyhimüsselâm ve Kavmî Âd ve Semûd ve Fir’avun gibi âsî milletlere tokat vuran, ve en küçük bir zîhayatın hakkını muhafaza eden izzetli ve inâyetli bir Adâlet; ve

Ses Yok