İşte Hâlıkımızdan sorduğumuz âhirete dâir sualimize Rahman ve Hakîm, ve Âdil ve Kerîm ve Hâkim isimleri mezkûr hakikatle cevap veriyorlar; şeksiz şüphesiz, güneş gibi âhireti isbat ediyorlar...
Hem mâdem biz gözümüzle görüyoruz: Öyle ihâtalı ve azametli bir hafîziyyet hükmeder ki, zîhayat her şey’in ve her hâdisenin çok sûretlerini ve gördüğü fıtrî vazifesinin defterini ve esmâ-i İlâhiyeye karşı lisân-ı hal ile tesbihatına dair sahife-i a’mâlini misâli levhalarda ve çekirdeklerinde ve tohumcuklarında ve levh-i mahfuzun nümunecikleri olan kuvayı hâfızalarında ve bilhassa insanın dimağındaki pek büyük ve pek küçük kütüphanesi olan kuvve-i hâfızasında ve sair maddî ve manevî in’ikâs âyinelerinde kaydeder, yazdırır; zabtederek muhafaza altına alır. Sonra mevsimi geldikçe bütün o mânevi yazıları maddi bir tarzda da gözümüze gösterip milyonlarla misaller ve deliller ve nümuneler kuvvetiyle
âyetindeki en acib bir hakikat-ı haşriyeyi, kudretin bir çiçeği olan her bahar, kendi çiçek-i ekberinde milyarlar dil ile kâinata ilân eder.