Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi.
ler ile nev’-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden Allahu Ekber dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o kelime-i kudsiyesini semavâttaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, yirmi binden ziyâde hacıların Arafat’ta ve îd’de beraber birden demeleri, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bin üç yüz sene evvel âl ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği Allahu Ekber kelâmının bir nev’i aks-i sadâsı olarak rubûbiyyet-i İlâhîyenin azamet-i ünvaniyle küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubûdiyetle bir mukabeledir, diye tahayyül ve hiss ve kanaat ettim.
Sonra, acaba bu kelâm-ı kudsînin bizim mes’elemizle dahi münâsebeti var mı diye tahattur ettim. Birden hatıra geldi ki, başta bu kelâm olarak sâir bâkîyat-ı sâlihat ünvanını taşıyan Ve ve gibi şeâirden çok kelâmlar cüz’î ve küllî mes’elemizi ihtar ve tahakkukuna işâret ederler.
Meselâ: in bir vech-i ma’nası: Cenâb-ı Hakk’ın kudreti ve ilmi herşeyin fevkinde büyüktür; hiçbir şey dâire-i ilminden çıkamaz, tasarruf-u kudretinden kaçamaz ve kurtulamaz. Ve korktuğumuz en büyük şeylerden daha büyüktür. Demek haşri getirmekten ve bizi ademden kurtarmaktan ve saadet-i ebediyeyi vermekten daha büyüktür.