Asâ-yı Mûsa | Dokuzuncu Mesele | 56
(55-60)

İşte biz bu makamda, gâyet muhtasar işâretlerle ve Meyve Risâlesi’nde haşrin isbatında, sâir erkân-ı îmaniye haşri de isbat ettiklerini kısacık hülâsalarla beyânı gibi, bu makamda dahi mücmel fezleke ve muhtasar hülâsalarla -Cenâb-ı Hakk’ın inâyetiyle- bu nükte-i a’zam, “Altı Nokta”da beyân edilecek.

Birinci Nokta: Îman-ı Billâh, kendi hüccetleriyle hem sâir rükünlerini, hem îman-ı bil’âhireti isbat eder ki; Meyve Risâlesi’nin Yedinci Mes’elesinde güzelce göstermiş.

Evet, bu hadsiz kâinatı bir saray, bir şehir, bir memleket gibi bütün levazımı ile idare eden ve mîzan ve intizam dâiresinde çeviren ve hikmetlerle değiştiren ve zerrâtı ve seyyârâtı ve sinekleri ve yıldızları birer muntazam ordu gibi beraber techiz ve idare eden ve emir ve irâdesi dâiresinde mütemâdiyen bir ulvî manevra içinde ta’lim ve tavzifatla faaliyete ve seyr ve cevelâna ve ubûdiyetkârane bir resm-i küşada ve seyahata getiren ezelî ve bâkî bir saltanat-ı rubûbiyyet ve ebedî ve dâimî bir hâkimiyet-i Ulûhiyet, hiç mümkün müdür ve hiç akıl kabul eder mi ve hiçbir ihtimal var mı ki, o ebedî ve sermedî ve bâkî ve dâimî saltanatın bâkî bir makarrı ve dâimî bir medârı ve sermedî bir mazharı olan dâr-ı âhiret olmasın? Bin def’a hâşâ!..

Demek Cenâb-ı Hakk’ın saltanat-ı rubûbiyyeti ve Yedinci Mes’ele’de beyân edildiği gibi ekser isimleri ve vücub-u vücûdunun hüccetleri, âhirete şehâdet ederler ve isterler. Ve bu kutb-u îmanî ne kadar kuvvetli bir nokta-i istinâdı var, gör, bil, görür gibi inan.

Hem nasıl îman-ı Billâh âhiretsiz olmaz; öyle de Onuncu Söz’de kısa işâretlerle beyân edildiği gibi hiçbir cihette mümkün müdür ve hiç akıl kabul eder mi ki; Ulûhiyet ve ma’bûdiyetin tezahürü için bu kâinatı öyle bir mücessem kitab-ı Samedânî ki, her sahifesi bir kitab kadar ve her satırı bir sahife kadar ma’naları ifade eder ve öyle cismanî bir Kur’ân-ı Sübhanî ki, herbir âyet-i tekviniyesi ve herbir kelimesi, hatta herbir noktası, herbir harfi birer mu’cize hükmündedir. Ve öyle muhteşem ve içi hadsiz âyâtla ve ma’nidar nakışlarla tezyin edilmiş bir mescid-i Rahmanîdir ki, herbir köşesinde bir tâife, bir nev’ ibâdet-i fıtriye ile iştigal eder bir şekilde halkeden bir Allah, bir Ma’bûd-u Bilhak, o kitab-ı kebirin ma’nalarını ders verecek üstadları ve o Kur’ân-ı Samedanî’nin âyetlerini tefsir edecek müfessirleri elçi olarak göndermesin..

Dinle
-