Öyle de, lîsan-ı halleriyle, yâni nübüvvetleriyle ve mu’cizeleriyle; kendi mesleklerinde ve vazifelerinde en ileri ve en mükemmel olan bu Zât’ı tasdik edip, da’vasını imza ediyorlar. Ve lîsan-ı kal ve icma’ ile vahdâniyyete delâlet ettikleri gibi, lîsan-ı hal ile ve ittifakla bu Zât’ın sâdıkıyetine şehâdet ediyorlar diye anladı.
Beşincisi: Bu Zât’ın düstûrlariyle ve terbiyesi ve tebaiyetiyle ve arkasından gitmeleriyle hakka, hakîkata, kemâlâta, keramata, keşfiyata, müşahedata yetişen binlerce evliyâ vahdâniyyete delâlet ettikleri gibi; üstadları olan bu Zât’ın sâdıkıyetine ve risâletine, icma’ ve ittifakla şehâdet ediyorlar. Ve âlem-i gaybdan verdiği haberlerin bir kısmını nur-u velayetle müşahede etmeleri ve umumunu nur-u îmanla ya ilmelyakîn veya aynelyakîn veya hakkalyakîn sûretinde i’tikâd ve tasdik etmeleri; üstadları olan bu Zât’ın derece-i hakkaniyet ve sâdıkıyetini Güneş gibi gösterdiğini gördü.
Altıncısı: Bu Zât’ın ümmiliğiyle beraber getirdiği hakâik-i kudsiye ve ihtira ettiği ulûm-u âliye ve keşfettiği mârifet-i İlâhîyenin dersiyle ve ta’limiyle, mertebe-i ilmiyede en yüksek makama yetişen milyonlar asfiyâ-i müdakkikîn ve sıddıkîn-i muhakkikîn ve dâhî-i hükema-i mü’minîn, bu Zât’ın üss-ül esas da’vası olan vahdâniyyeti, kuvvetli bürhanlariyle bil’ittifak isbat ve tasdik ettikleri gibi; bu muallim-i ekberin ve bu üstad-ı a’zamın hakkaniyetine ve sözlerinin hakîkat olduğuna ittifakla şehâdetleri, gündüz gibi bir hüccet-i risâleti ve sâdıkıyetidir. Meselâ: Risâle-i Nur, yüz parçasiyle, bu Zât’ın sadâkatının bir tek bürhanıdır.
Yedincisi: Âl ve ashab nâmında ve nev’-i beşerin enbiyâdan sonra feraset ve dirayet ve kemâlâtla en meşhuru ve en muhterem ve en namdarı ve en dindar ve en keskin nazarlı tâife-i azîmesi; kemâl-i merak ile ve gâyet dikkat ve nihayet ciddiyetle, bu Zât’ın bütün gizli ve âşikâr hallerini ve fikirlerini ve vaziyetlerini taharri ve teftiş ve tedkik etmeleri neticesinde; bu Zât’ın dünyada en sâdık ve en yüksek ve en haklı ve hakîkatlı olduğuna ittifak ile ve icma’ ile ve sarsılmaz tasdikleri ve kuvvetli îmanları, Güneşin ziyasına delâlet eden gündüz gibi bir delildir, diye anladı.
Sekizincisi: Bu kâinat, nasılki kendini îcad ve idare ve tertib eden ve tasvir ve takdir ve tedbir ile bir saray gibi, bir kitab gibi, bir sergi gibi, bir temâşâgâh gibi tasarruf eden sâniine ve kâtibine ve nakkaşına delâlet eder.