Ve tezahür-ü Rubûbiyyet hakîkatı içinde bedahetle hissedilen ve bulunan Ulûhiyetin tebarüz hakîkatı dahi; esmâ-i hüsnânın rahîmane ve kerîmane cilveleriyle ve “Yedi Sıfât-ı Sübutiyye” olan; “Hayat”, “İlim”, “Kudret”, “İrade”, “Sem”, “Basar” ve “Kelâm” sıfatlarının celâlli ve cemâlli tecellileriyle kendini tanıttırır, bildirir.
Evet, nasılki, kelâm sıfatı, vahiyler ve ilhamlar ile Zât-ı Akdes’i tanıttırır, öyle de, kudret sıfatı dahi, mücessem kelimeleri hükmünde olan san’atlı eserleriyle o Zât-ı Akdes’i bildirir ve kâinatı baştan başa bir furkan-ı cismanî mâhiyetinde gösterip, bir Kadîr-i Zülcelâl’i tavsif ve târif eder.
Ve ilim sıfatı dahi; hikmetli, intizamlı, mîzanlı olan bütün masnûat mikdarınca ve ilim ile idare ve tedbir ve tezyin ve temyiz edilen bütün mahlûkat adedince, mevsufları olan birtek Zât-ı Akdes’i bildirir.
Ve hayat sıfatı ise; kudreti bildiren bütün eserler ve ilmin vücûdunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve mîzanlı ve zînetli sûretler, haller ve sâir sıfatları bildiren bütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber, hayat sıfatının tahakkukuna delâlet ettikleri gibi; hayat dahi, bütün o delilleriyle, âyineleri olan bütün zîhayatları şahid göstererek Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’u bildirir. Ve kâinatı, serbeser her vakit taze taze ve ayrı ayrı cilveleri ve nakışları göstermek için dâima değişen ve tazelenen ve hadsiz âyinelerden terekküb eden bir âyine-i ekber sûretine çevirir.
Ve bu kıyasla görmek ve işitmek, ihtiyar etmek ve konuşmak sıfatları dahi, herbiri birer kâinat kadar Zât-ı Akdes’i bildirir, tanıttırır.
Hem o sıfatlar, Zât-ı Zülcelâl’in vücûduna delâlet ettikleri gibi, hayatın vücûduna ve tahakkukuna ve o Zât’ın hayatdar ve diri olduğuna dahi bedâhetle delâlet ederler. Çünkü: Bilmek hayatın alâmeti, işitmek dirilik emâresi, görmek dirilere mahsus, irâde, hayat ile olabilir. İhtiyarî iktidar, zîhayatlarda bulunur; tekellüm ise, bilen dirilerin işidir.
İşte, bu noktalardan anlaşılır ki; hayat sıfatının yedi def’a kâinat kadar delilleri ve kendi vücûdunu ve mevsufun vücûdunu bildiren bürhanları vardır ki, bütün sıfatların esası ve menba’-ı ve İsm-i Â’zamın masdarı ve medârı olmuştur. Risâle-i Nur, bu birinci hakîkatı kuvvetli bürhanlar ile isbat ve bir derece îzah ettiğinden, bu denizden bu mezkûr katre ile şimdilik iktifa ediyoruz...