İkinci Hakîkat: Sıfat-ı kelâmdan gelen tekellüm-ü İlâhîdir.
âyetinin sırriyle: Kelâm-ı İlâhî, nihayetsizdir. Bir Zât’ın vücûdunu bildiren en zâhir alâmet, konuşmasıdır. Demek bu hakîkat, nihayetsiz bir sûrette Mütekellim-i Ezelî’nin mevcûdiyetine ve vahdetine şehâdet eder. Bu hakîkatın iki kuvvetli şehâdeti, bu Risâlenin on dördüncü ve on beşinci mertebelerinde beyân edilen vahiyler ve ilhamlar cihetiyle ve geniş bir şehâdeti dahi, Onuncu Mertebesinde işâret edilen Kütüb-ü Mukaddese-i Semâvîye cihetiyle ve çok parlak ve câmi’ bir diğer şehâdeti dahi, on yedinci mertebesinde Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân cihetiyle geldiğinden, bu hakîkatın beyân ve şehâdetini o mertebelere havale edip; o hakîkatı mu’cizâne i’lân eden ve şehâdetini sâir hakîkatların şehâdetleriyle beraber ifade eden
âyet-i muazzamanın envârı ve esrârı, bizim bu yolcuya kâfi ve vâfi gelmiş ki, daha ileri gidememiş.
İşte bu yolcunun, bu makam-ı kudsîden aldığı dersin kısa bir mealine bir işâret olarak, Birinci Makam’ın On Dokuzuncu Mertebesinde: