Asâ-yı Mûsa | İkinci Hücceti İmaniye | 144
(143-155)

Ayrı ayrı her masnua girip işliyorum, bütün o vezâifi bana gördürecek, sende ilim ve kudret varsa.. hem, benim gibi had ve hesaba gelmeyen zerrât içinde beraber gezip (Hâşiye) iş görüyoruz. Eğer bütün emsâlim o zerreleri de istihdam edip emir tahtına alacak bir hüküm ve iktidar sende varsa.. hem kemâl-i intizam ile cüz olduğum mevcûdlara, meselâ kandaki küreyvât-ı hamraya hakîki mâlik ve mutasarrıf olabilirsen, bana Rab olmak da’va et; beni, Cenâb-ı Hak’tan başkasına isnad et. Yoksa sus! Hem bana Rab olamadığın gibi, müdâhale dahi edemezsin. Çünkü vezaifimizde ve harekâtımızda o kadar mükemmel bir intizam var ki; nihayetsiz bir hikmet ve muhit bir ilim sâhibi olmayan bize parmak karıştıramaz. Eğer karışsa, karıştıracak. Halbuki senin gibi câmid, âciz ve kör ve iki eli tesâdüf ve tabiat gibi iki körün elinde olan bir şahıs, hiçbir cihette parmak uzatamaz.”

O müddeî, maddiyyunların dedikleri gibi dedi ki: “Öyle ise sen kendi kendine mâlik ol. Neden başkasının hesabına çalışmasını söylüyorsun?” Zerre ona cevaben der: “Eğer, Güneş gibi bir dimağım ve ziyası gibi ihâtalı bir ilmim ve harareti gibi şümullü bir kudretim ve ziyasındaki yedi renk gibi muhit duygularım ve gezdiğim her yere ve işlediğim her mevcûda müteveccih birer yüzüm ve bakar birer gözüm ve geçer birer sözüm bulunsa idi, belki senin gibi ahmaklık edip kendi kendime mâlik olduğumu da’va ederdim. Haydi def’ol git, sen benden iş bulamazsın!”

İşte şeriklerin vekili, zerreden me’yus olunca, küreyvât-ı hamradan iş bulacağım diye, kandaki bir küreyvât-ı hamraya rast gelir. Ona esbâb nâmına ve tabiat ve felsefe lîsaniyle der ki: “Ben sana Rab ve mâlikim.”

------------------------------
(Hâşiye): Evet müteharrik herbir şey, zerrâttan seyyarata kadar, kendi-lerinde olan sikke-i Samediyet ile vahdeti gösterdikleri gibi, harekâtlariyle dahi, gezdikleri bütün yerleri vahdet nâmına zabtederler. Kendi mâlikinin mülküne idhal ederler. Hareket etmeyen masnûat ise, nebâtâttan nücum-u sevabite kadar, birer mühr-ü vahdâniyyet hükmündedirler ki; bulunduğu mekânı, kendi Sâniinin mektubu olduğunu gösterirler.
Demek herbir nebat, herbir meyve, birer mühr-ü vahdâniyyet, birer sik-ke-i vahdettirler ki; mekânlarını ve vatanlarını, vahdet nâmına Sâni’lerinin mektubu olduğunu gösterirler.
Elhâsıl: Her bir şey, hareketiyle bütün eşyayı vahdet nâmına zabteder. Demek bütün yıldızları elinde tutmayan, birtek zerreye Rab olamaz.

Dinle
-