İşte şimdi hizmet vaktidir.
Elhâsıl: İslâm (Hâşiye) uyandı ve uyanıyor. Fenalığı fena, iyiliği iyi olarak gördüler. Evet, şu dereler aşairini tevbekâr eden işte bu sırdır. Hem de bütün İslâm yavaş yavaş bu isti’dâdı almakta ve kesbetmektedir. Lâkin sizler bedevi olduğunuzdan ve fıtrat-ı asliyeniz oldukça bozulmamış olduğundan, İslâmiyetin kudsi milliyetine daha yakınsınız.
.........................................................................................
Seyahatımda beni tanımayanlar kıyafetime bakıp beni tâcir zannettiklerinden derlerdi ki:
S— Tâcir misin?
C— Evet hem tâcirim hem de kimyagerim.
S— Nasıl?
C— İki madde var mezcettiriyorum. Birinden tiryak-ı şâfi, birinden elektrik-i mudî tevellüd eder.
S— Bunlar nerede bulunur?
C— Medeniyet ve fazilet çarşısında; cephesinde insan yazılı, iki ayak üstünde gezen sandık içinde ki; üstünde kalb yazılan, ya siyah veya pırlanta gibi parlak olan bir kutudadır.
S— İsimleri nedir?
C— Îman, muhabbet, sadakat, hamiyyet!...
Ceride-i Seyyâre.. Ebû lâ-şey.. İbn-üz-Zaman..
Ehu’l-Acâib.. İbn-ü Ammi’l-garâib Said Nursî
Sonra Van’dan Şam’a gider. Şam ulemâsının ilhahı ve ısrarı üzerine, Câmi-ül-Emevîde on bine yakın ve içerisinde yüz ehl-i ilim bulunan azim bir cemâate karşı bir hutbe irad eder. Bu hutbe fevkalâde takdir ve tahsin ile kabûle mazhar olur. Bilâhare, buradaki hutbesi, “Hutbe-i Şâmiye” nâmiyle tabedilmiştir.
Hâşiye: Evet, kırk beş sene evvel söylenen bu sözü; Pakistan, Arabistan aşâiri dahi hâkimiyet ve istiklâliyetlerini kazandıklarından, Eski Said’i bu dersinde tasdik ediyorlar ve daha da edecekler...