Başlarınızı kaldırınız, “Sadakte” deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muasırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mâzi derelerinden sizin yüksek istikbâlinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışda geldim; sizler Cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen Nur tohumları, zemininizde çiçek açacakdır. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki; mâzi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız. O bahar hediyelerinden bir kaç tanesini medresemin (Hâşiye-1) mezar taşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kal’anın başına takınız. Kapıcıya tenbih edeceğiz, bizi çağırınız. Mezarımızdan
sadâsını işiteceksiniz.
Şu zamanın memesinden bizimle süt emen ve gözleri arkada mâziye bakan ve tasavvuratları kendileri gibi hakîkatsız ve ayrılmış olan bu çocuklar, varsınlar şu kitabın (Hâşiye-2) hakâikini hayâl tevehhüm etsinler. Zîra ben biliyorum ki, şu kitabın mesâili hakîkat olarak sizde tahakkuk edecektir.
Ey muhatablarım! Ben çok bağırıyorum. Zîra Asr-ı Sâlis-i Aşrin, yâni on üçüncü Asrın minaresinin başında durmuşum, sûreten medenî ve dînde lâkayd ve fikren mâzinin en derin derelerinde olanları câmiye dâvet ediyorum.
İşte ey iki hayatın rûhu hükmünde olan İslâmiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz; tâ ki, hakîkat-ı İslâmiyeyi hakkiyle kâinat üzerinde temevvüc-sâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!..
S— Eskiler bizden âlâ veya bizim gibi. Gelenler bizden daha fena gelecekler?..
Hâşiye-1: Medreset-üz-zehranın Van’daki nümûnesi olan ve vefat eden “Horhor medresesi” nin mezar taşı hükmünde bulunan Van Kal’ası demektir.
Hâşiye-2: İstikbâlde te’lif edilecek Risâle-i Nur Külliyatını hiss-i kablelvuku’ ile haber veriyor.