Halbuki edyân-ı sâire müntesibleri; mutlaka fevc fevc muhakeme-i akliye ile ve bürhan-ı kat’i ile dâire-i İslâmiyete dahil olmuşlar ve olmaktadırlar. Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dahil olacaklardır.
Hem de tarih bize bildiriyor ki: Ehl-i İslâmın temeddünü, hakîkat-ı İslâmiyete ittibaları nisbetindedir. Başkalarının temeddünü ise, dînleriyle mâkûsen mütenâsibdir. Hem de hakîkat bize bildiriyor ki; mütenebbih olan beşer, dînsiz olamaz. Lâsiyyema; uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele ve ebede namzed olmuş adam, dînsiz yaşayamaz. Zîra uyanmış bir beşer, kâinatın tehacümüne karşı istinad edecek ve gayr-ı mahdut âmâline (emellerine) neşv ü nema verecek ve istimdâdgâhı olacak noktayı, yâni dîn-i hak olan dâne-i hakîkatı elde etmezse, yaşamaz!.. Bu sırdandır ki; herkesde dîn-i hakkı bulmak için bir meyl-i taharri uyanmıştır. Demek, istikbâlde nev-i beşerin dîn-i fıtrîsi İslâmiyet olacağına beraat-ül-istihlâl vardır.
Ey insafsızlar! Umum âlemi yutacak, birleştirecek, besleyecek, ziyalandıracak bir isti’dâtta olan hakîkat-ı İslâmiyeti nasıl dar buldunuz ki; fukaraya ve mutaassıp bir kısım hocalara tahsis edip, İslâmiyetin yarı ehlini dışarıya atmak istiyorsunuz! Hem de umum kemâlâtı câmi’ ve bütün nev-i beşerin hissiyat-ı âliyesini besliyecek mevaddı muhit olan o kasr-ı nurânîyi İslâmiyeti ne cür’etle mâtem tutmuş bir siyah çadır gibi, bir kısım fukaraya ve bedevîlere ve mürtecilere has olduğunu tahayyül ediyorsunuz! Evet, herkes âyinesinin müşahedatına tâbidir. Demek sizin siyah ve yalancı âyineniz, size öyle göstermiştir.
S— İfrat ediyorsun, hayâli hakîkat görüyorsun, bizi de teçhil ile tahkir ediyorsun. Zaman âhir zamandır, gittikçe daha fenalaşacak?..
C— Neden dünya herkese terakki dünyası olsun da, yalnız bizim için tedenni dünyası olsun! Öyle mi? İşte ben de sizinle konuşmıyacağım, şu tarafa dönüyorum. Müstakbeldeki insanlarla konuşacağım.
Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitane Nûrun sözünü dînliyen ve bir nazar-ı hafî-yi gaybî ile bizi temaşa eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tahir’ler, Yusuf’lar, Ahmed’ler vesâireler! Sizlere hitab ediyorum.