Zîra meşrûtiyet, hâkimiyet-i millettir; hükümet, hizmetkârdır. Meşrûtiyet doğru olursa, kaymakam ve vali, reis değiller; belki ücretli hizmetkârlardır. Gayr-i müslim, reis olamaz, fakat hizmetkâr olur. Farzediniz; me’muriyet bir nevi riyaset ve bir ağalıktır; gayr-i müslimlerden üç bin adamı ağalığımıza, riyasetimize şerik ettiğimiz vakitte, Millet-i İslâmiyeden aktâr-ı âlemde üç yüz bin adamın riyasetine yol açılıyor. Biri zâyi’ edip bini kazanan zarar etmez.
Ben Otuz Bir Mart hadisesinde şuna yakın bir hâl gördüm. Zîra, İslâmiyetin meşrûtiyet-perver ve hamiyetli fedaileri, cevher-i hayat makamında bildikleri ni’met-i meşrûtiyeti Şeriâta tatbik edip, ehl-i hükümeti adalet namazında kıbleye irşâd ve tam mukaddes Şeriâtı meşrûtiyet kuvvetiyle i’lâ; ve meşrûtiyeti Şeriât kuvvetiyle ibka; ve bütün seyyiat-ı sâbıkayı, muhalefet-i Şeriât üzerine ilka etmek için ba’zı telkinatta ve teferruatın tatbikatında bulundular. Sonra, sağını solundan farketmiyenler, hâşa, Şeriâtı, istibdâda müsaid zannederek, tûtî kuşları taklidi gibi “Şeriât İsteriz!” demekle, hakîki maksad ortada anlaşılmaz oldu. Zaten plânlar serilmişti. İşte o zaman yalan olarak hamiyet maskesini takınan ba’zı herifler, o ism-i mukaddese tecavüz ettiler. İşte cây-ı ibret bir nokta-i siyah! (Hâşiye).
...................................................................
Hakîkaten bence müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fikri, İslâmiyetten tecerrüd etse bile, fıtratı ve vicdanı hiçbir vakit İslâmiyetten vazgeçemez. En ebleh ve en sefih bile, sedd-i rasîn-i istinadımız olan İslâmiyete bütün mevcûdiyetiyle taraftardır. Lâsiyyema, siyasetten haberdar olanlar... Hem Zaman-ı Saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize bildirmiyor ki; bir müslüman, muhakeme-i akliyesi ile başka bir dîni İslâmiyete tercih etmiş olsun ve delil ile başka bir dîne dahil olmuş olsun. Dînden çıkanlar var. O başka mes’ele. Taklid ise, ehemmiyetsizdir.
Hâşiye: Gitme, dikkat et; âlihimmet olanlar, o hâdisede sükût ettiler. Garazkâr cerideler, hakîki hürriyetin sadâsını susturdular. Meşrûtiyet pek az adamların üstüne münhasır kaldı, fedakârları da dağıldılar.