Van’a muvasalat ettikten sonra, aşâiri (aşiretleri) dolaşarak içtimâî, medenî, ilmî derslerle onları irşâda çalışmıştır. Bu hususta, suâl-cevap halinde, “Münâzarat” isimli bir kitab neşretmiştir.
Bediüzzaman’ın bir tarafdan ehl-i siyasetle, diğer taraftanhalk tabakası ve aşiretlerle muhaveresi, şüphesiz ki gâyet merakâverdir. Bütün bunlarda; bu zâtın yegâne azim ve gayesinin İslâmiyet nûrunun ve Kur’ân hakîkatlarının dünyaya yayılması olduğu ve kendisinin de bir dellâl-ı Kur’ân vazifesini bütün hayatında ifa ettiği görülmektedir.
Bediüzzamanın, Şarkdaki aşâirle muhavere ve münâzaralarından bir kaç misâl
Suâl: Dîne zarar olmasın, ne olursa olsun?
Elcevab: İslâmiyet, Güneş gibidir, üflemekle sönmez; gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.
Hem de, mağlûb biçâre bir reise, yahut müdahin me’murlara, ve yahut mantıksız bir kısım zâbitlere i’timad edilirse ve dînin himayesi onlara bırakılırsa mı daha iyidir, yoksa efkâr-ı âmme-i milletin arkasındaki hissiyat-ı İslâmiyenin mâdeni olan ve herkesin kalbindeki şefkat-i îmaniye olan envâr-ı İlâhînin lemeatının içtimalarından ve hamiyet-i İslâmiyenin şerârât-ı neyyiranesinin imtizacından hasıl olan amud-u nurânînin ve o seyf-i elmasın hamiyetine bırakılırsa mı daha iyidir? Siz muhakeme ediniz!
Evet şu amud-u nurânî; dînin himayetini; şehametinin başına, murakabesinin gözüne, hamiyetinin omuzuna alacaktır. Görüyorsunuz ki: Lemeat-ı müteferrika, tele’lüe başlamış, yavaş yavaş incizab ile imtizaç edecektir. Fenn-i hikmette takarrur etmiştir ki: Hiss-i dîni, bâhusus dîn-i hakk-ı fıtrînin sözü daha nâfiz, hükmü daha âlî, te’siri daha şediddir.
Evet, evet.. eğer sivrisinek tantanasını kesse, bal arısı demdemesini bozsa; sizin şevkiniz hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz. Zîra, kâinatı nağamatiyle raksa getiren ve hakâikın esrarını ihtizaza veren mûsika-i İlâhîyye hiç durmuyor, mütemadiyen güm güm eder. Pâdişâhlar Pâdişâhı olan Sultan-ı Ezelî, Kur’ân denilen mûsika-i İlâhîyyesiyle umum âlemi doldurarak, kubbe-i âsumanda şiddetli ses getirmekle sadef-i kehf misâl olan ulemâ ve meşâyih ve hutebânın dimağ, kalb ve femlerine vurarak,