Hem bilirsin; me’yus ve ümidsiz bir hastaya ma’nevî bir teselli, ba’zan bin ilâçtan daha nâfi’dir. Halbuki tabiat bataklığında boğulmuş bir tabib, o biçâre marîzin elîm ye’sine bir zulmet daha katar. İnşâallah, bu intibahın, seni öyle biçârelere medâr-ı tesellî ve nurlu bir tabib yapar.
Bilirsin ki ömür kısadır, lüzumlu işler pek çoktur. Acaba benim gibi sen dahi kafanı teftiş etsen, malûmâtın içinde ne kadar lüzumsuz, faidesiz, ehemmiyetsiz odun yığınları gibi câmid şeyleri bulursun. Çünkü ben teftiş ettim, çok lüzumsuz şeyleri buldum. İşte, o fennî mâlûmâtı, o felsefî maârifi; faideli, nurlu, ruhlu yapmak çaresini aramak lâzımdır. Sen dahi, Cenâb-ı Hak’tan bir intibah iste ki; senin fikrini, Hakîm-i Zülcelâl’in hesabına çevirsin, o odunlara bir ateş verip nurlandırsın; lüzumsuz maârif-i fenniye, kıymettar maârif-i İlâhîye hükmüne geçsin.
Zeki dostum! Kalb çok arzu ederdi; ehl-i fenden, envâr-ı îmaniyeye ve esrâr-ı Kur’âniyeye iştiyak derecesinde ihtiyacını hissetmek cihetinde Hulûsi Bey’e benzeyecek adamlar ileri atılsın. Hem mâdem, Sözler, senin vicdanınla konuşabilirler; her bir Söz’ü, şahsımdan değil, belki Kur’ân’ın dellâlından sana bir mektuptur ve eczahâne-i kudsiye-i Kur’âniye’den birer reçetedir farzet. Gaybûbet içinde, hâzırâne bir musâhabe dâiresini onlarla aç. Hem arzu ettiğin vakit bana mektup yaz; ben cevap vermesem de gücenme. Çünkü eskiden beri mektupları pek az yazarım. Hatta üç senedir, kardeşimin çok mektuplarına karşı, bir tek cevap yazdım.
Said Nursî