Benim tarafımdan onların peder ve vâlidelerine veya akrabalarına ve üstadlarına selâmlarımızı tebliğ ediniz. Cenâb-ı Hak onları ve evlâdlarını dünyada ve âhirette mes’ud eylesin. Âmin, âmin, âmin.
SAİD NURSÎ
Aziz Kardeşlerim,
Hakâik-ı îmaniye, her şeyden evvel, bu zamanda en birinci maksad olmak ve sâir şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve Risâle-i Nur’la onlara hizmet etmek en birinci vazîfe, medâr-ı merak ve maksud-u bizzat olmak lâzım iken.. şimdiki hâl-i âlem, hayat-ı dünyeviyeyi, husûsan hayat-ı içtimâîyeyi ve bilhassa hayat-ı siyasiyeyi ve bilhassa medeniyetin sefahet ve dalâletine ceza olarak gelen gadab-ı İlâhînin bir cilvesi olan harb-i umûmînin tarafgirâne, damarları ve âsabları tehyîc edip, bâtın-ı kalbe kadar, hatta hakâik-ı îmaniyenin elmasları derecesine, o zararlı, fâni arzuları yerleştirecek derecede bu meş’um asır öyle şırınga etmiş ve ediyor ve öyle aşılamış ve aşılıyor ki ; Risâle-i Nur dâiresi hâricinde bulunan bir kısım sathî belki de bir kısım zaîf velîler, o siyasî ve içtimaî hayatın râbıtaları sebebiyle hakâik-ı îmaniyenin hükmünü ikinci, üçüncü derecede bırakıp, o cereyanların hükmüne tâbi olarak hemfikir olan münafıkları sever; kendine muhalif olan ehl-i hakîkatı, belki ehl-i velâyeti tenkid ve adâvet eder. Hatta hissiyat-ı diniyyeyi o cereyanlara tâbi yaparlar.
İşte bu asrın bu acib tehlikesine karşı Risâle-i Nur’un hizmet ve meşgalesi, şimdiki siyaseti ve cereyanlarını o derece nazarımdan iskat etmiş ki, bu harb-i umûmîyi dört aydır merak etmedim, sormadım.
Hem, Risâle-i Nur’un has talebeleri, bâki elmaslar hükmünde olan hakâik-ı îmaniyenin vazîfesi içinde iken zâlimlerin satranç oyunlarına bakmakla vazîfe-i kudsiyelerine fütur vermemek ve fikirlerini bulaştırmamak gerektir.