Bir dehşetli kumandan deha ve zekâvetiyle, ordunun müsbet hasenelerini kendine alıp ve kendinin menfî seyyielerini o orduya vererek, o efrad adedince haseneleri, gazilikleri bire indirdiği; ve seyyiesini o ordu efradına isnad ederek, onların adedince seyyieler hükmüne getirdiğinden; dehşetli bir zulüm ve hilâf-ı hakîkat olmasından, ben, kırk sene evvel beyan ettiğim bir Hadîsin o şahsa vurduğu tokada binâen, sâbık mahkemelerimizde bana hücum eden bir müdde-i umûmîye dedim: “Gerçi onu, hadîslerin ihbariyle kırıyorum; fakat ordunun şerefini muhafaza ve büyük hatâlardan vikaye ederim. Sen ise, birtek dostun için, Kur’ân’ın bayrakdarı ve âlem-i İslâm’ın kahraman bir kumandanı olan ordunun şerefini kırıyorsun ve hasenelerini hiçe indiriyorsun!” dedim. İnşâallah o müddeî insafa geldi, hatâdan kurtuldu.
Onuncusu: Adliyede, adalet hakîkatı ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâ-tefrik muhafazaya, -sırf hak nâmına- çalışmak vazifesi hükmettiğine binâendir ki; İmâm-ı Ali Radiyallahu anhu, hilâfeti zamanında bir Yahudi ile beraber mahkemede oturup muhakeme olmuşlar.
Hem bir adliye reisi; bir me’muru, kanunca bir hırsızın elini kestiği vakit, o me’murun o zâlim hırsıza hiddet ettiğini gördü, o dakikada o me’muru azleyledi. Hem çok teessüf ederek dedi: “Şimdiye kadar, adalet nâmına böyle hissiyatını karıştıranlar pekçok zulmetmişler.” Evet, hükm-ü kanunu icra etmekte o mahkûma acımasa da hiddet edemez; etse zâlim olur. Hattâ, kısas cezası da olsa, hiddetle katl etse bir nevi katil olur, diye o hâkim-i âdil demiş.
İşte, mâdem mahkemede böyle hâlis ve garazsız bir hakîkat hükmediyor; üç mahkeme bizlere beraat verdiği ve bu milletin yüzde —bilseler— doksanı, Nur Talebelerinin zararsız olarak millete ve vatana menfaatli olduklarına pekçok emarelerle şehadet ettikleri halde, burada o ma’sûm ve teselliye ve adaletin iltifatına çok muhtaç Nur Talebelerine karşı ihânetler ve gâyet soğuk, hiddetli muameleler yapılıyor. Biz, her musîbete ve ihânetlere karşı sabra ve tahammüle karar verdiğimizden sükût edip, Allah’a havale ederek, Belki bunda da bir hayır var dedik. Fakat evham yüzünden ve garazkârların jurnallariyle bu biçâre ma’sûmlara böyle muameleler, belâların gelmesine bir vesîle olacağından korktum, bunu yazmağa mecbûr oldum.