Birinci Harbin Mütareke başında, bir Cuma gecesinde bir rü’yâyı sâdıkada, misâlî âleminde, bir meclis-i azîmde, benden suâl ettiler:
“Mağlûbiyet sonunda İslâm’ın âleminde ne hal peyda olacak.” Asr-ı hâzır meb’usu sıfatiyle söyledim; onlar da dinlediler.
Eski zamandan beri istiklâl-i İslâm’ın bekası, hem Kelimetullah’ın i’lâsı için, farz-ı kifaye-i cihadı, o lâzime-i di yanet deruhde ile, kendini yekvücud-u Vahdânî, İslâm’ın âlemine fedaya vazifedar, hilâfete bayrakdar görmüş olan bu devlet, şu millet-i İslâm’ın felâket-i mâzisi, getirecek de elbet İslâm’ın âlemine saadet ve hürriyet. Olur geçen musibet,
İstikbalde telafi. Üçü veren, üç yüzü kazandıran, etmiyor elbette hiç hasâret. Hâlini istikbâle tebdil eder, zîhimmet...
Zira ki şu musibet; hayatımız mâyesi olan şefkat, uhuv vet, tesânüdü İslâmı harikulâde etti, inkişaf-ı uhuvvet;
Tesri’-i ihtizazı. Tahrib-i medeniyet, deniyet-i hâzıra sûre ti değişecek, sistemi bozulacak; zuhur edecek o vakit,
İslâmî medeniyet. Müslümanlar bil’ihtiyar elbet evvel gi recek. Müvazene istersen: Şer’in medeniyeti, şimdiki medeniyet.