Hâlik-ı Rahîm ve Rezzâk-ı Kerîm ve Sâni-i Hakîm; şu dünyayı, Âlem-i Ervah ve ruhâniyat için bir bayram, bir şehrâyin suretinde yapıp bütün esmâsının garaib-i nükuşiyle süslendirip küçükbüyük, ulvîsüflî herbir ruha, ona münasib ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehâsin ve in’âmattan istifade etmeğe muvafık ve havas ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vü-cud-u cismânî verir, bir def’a o temâşâgâha gönderir.
Hem zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı; asırlara, senelere, mevsimlere hattâ günlere, kıt’alara taksim ederek herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir cihette herbir günü, herbir kıt’ayı, birer taife ruhlu mahlûkatına ve nebâtî masnuatına birer resm-i geçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır ve bilhassa rûy-i zemin, hususan bahar ve yaz zamanında masnuat-ı sagirenin tâifelerine öyle şa’şaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakat-ı âliyede olan ruhâniyatı ve melâikeleri ve sekene-i semâvatı seyre celbedecek bir câzibedarlık görünüyor. Ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütalâagâh oluyor ki, akıl tarifinden âcizdir.