Îman ve Küfür | Onyedinci Söz | 74
(72-92)

Lâkin zîruhların en eşrefi ve şu bayramlarda kemiyet ve keyfiyet cihetiyle en ziyade istifade eden insan, dünyaya pek çok meftun ve mübtelâ olduğu halde, dünyadan nefret ve âlem-i bekaya geçmek için eser-i rahmet olarak iştiyakengiz bir hâlet verir. Kendi insaniyeti dalâlette boğulmayan insan, o haletten istifâde eder. Rahat-ı kalb ile gider. Şimdi, o haleti intâc eden vecihlerden, nümune olarak “beşini” beyan edeceğiz.

Birincisi: İhtiyarlık mevsimiyle; dünyevî, güzel ve câzibedar şeyler üstünde fena ve zevalin damgasını ve acı mânasını göstererek o insanı dünyadan ürkütüp, o fâniye bedel, bir bâkî matlubu arattırıyor.

İkincisi: İnsanın alâka peyda ettiği bütün ahbablardan yüzde doksan dokuzu, dünyadan gidip diğer bir âleme yerleştikleri için, o ciddî muhabbet saikasıyla o ahbabın gittiği yere bir iştiyak ihsan edip, mevt ve eceli mesrurane karşılattırıyor.

Üçüncüsü: İnsandaki nihayetsiz zaîflik ve âcizliği, bazı şeylerle ihsas ettirip, hayat yükü ve yaşamak tekâlifi ne kadar ağır olduğunu anlattırıp, istirahata ciddî bir arzu ve bir diyar-ı âhere gitmeye samimî bir şevk veriyor.

Dördüncüsü: İnsan-ı mü’mine nur-u îmân ile gösterir ki: Mevt, i’dam değil; tebdil-i mekândır. Kabir ise, zulümatlı bir kuyu ağzı değil; nuraniyetli âlemlerin kapısıdır. Dünya ise, bütün şaşaasıyle âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir. Elbette; zin-dan-ı dünyadan bostan-ı cinâna çıkmak ve müz’iç dağdağa-i ha-yat-ı cismaniyeden âlem-i rahata ve meydan-ı tayeran-ı erva ha geçmek ve mahlukatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp Huzur-u Rahman’a gitmek; bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.

Ses Yok