Çünkü onların yüzünden gelen bereket olmasaydı, elbette senin dıyk-ı maişetin daha ziyâde olacaktı. Bu hakîkatı benden inan. Bunun çok kat’i delillerini biliyorum; seni de inandırabilirim. Fakat uzun gitmemek için kısa kesiyorum. Şu sözüme kanaat et. Kasem ederim şu hakîkat gâyet kat’idir, hatta nefis ve şeytanım dahi buna karşı teslim olmuşlar. Nefsimin inadını kıran ve şeytanımı susturan bir hakîkat sana kanaat vermeli.
Evet, kâinatın şehâdetiyle, nihayet derecede Rahman, Rahîm ve Lâtif ve Kerîm olan Hâlik-ı Zülcelâl-i Vel’ikrâm, çocukları dünyaya gönderdiği vakit, arkalarından rızıklarını gâyet lâtif bir sûrette gönderip ve memeler musluğundan ağızlarına akıttığı gibi; çocuk hükmüne gelen ve çocuklardan daha ziyâde merhamete lâyık ve şefkate muhtaç olan ihtiyarların rızıklarını dahi, bereket sûretinde gönderir. Onların iâşelerini, tama’kâr ve bahil insanlara yükletmez.
âyetlerinin ifade ettikleri hakîkatı, bütün zîhayatın enva’-i mahlûkları lîsan-ı hal ile bağırıp o hakîkat-ı kerîmâneyi söylüyorlar. Hatta değil yalnız ihtiyar akraba, belki insanlara arkadaş verilen ve rızıkları insanların rızıkları içinde gönderilen kedi gibi ba’zı mahlûkların rızıkları dahi, bereket sûretinde geliyor. Bunu te’yid eden ve kendim gördüğüm bir misâl: Benim yakın dostlarım bilirler ki; iki-üç sene evvel hergün yarım ekmek, o köyün ekmeği küçük idi muayyen bir tayınım vardı ki, çok def’a bana kâfi gelmiyordu. Sonra dört kedi bana misafir geldiler. O aynı tayınım hem bana, hem onlara kâfi geldi. Çok kere de fazla kalırdı.
İşte şu hal o derece tekerrür edip bana kanaat verdi ki, ben kedilerin bereketinden istifade ediyordum. Kat’i bir sûrette i’lân ediyorum: Onlar bana bâr değil; hem onlar benden değil, ben onlardan minnet alırdım.
Ey insan! Mâdem canavar sûretinde bir hayvan, insanların hânesine misafir geldiği vakit berekete medâr oluyor; öyle ise mahlûkatın en mükerremi olan insan; ve insanların en mükemmeli olan ehl-i îmân;