Ve sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükümeti bizimle, vatana ve millete zararlı bir sûrette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münâfıklar, istibdâd-ı mutlaka “cumhuriyet” nâmı vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla sefahet-i mutlaka “medeniyet” ismini vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye “kanun” ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükümeti işgal, hem bizi perîşan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar.
Ey efendiler! Dört senede dört def’a dehşetli zelzeleler, tam tamına dört def’a Risâle-i Nur şâkirdlerine şiddetli bir sûrette taarruz ve zulüm zamanlarına tevâfuku ve herbir zelzele dahi tam taarruz zamanında gelmesi ve hücumun durmasıyla zelzelenin durması işâretiyle, şimdiki mahkûmiyetimiz ile gelen semâvî ve arzî belâlardan siz mes’ulsünüz!
Denizli Hapishânesinde
tecrid-i mutlak ve
haps-i münferide mevkuf
Said Nursî
Efendiler! Şimdiki hayat-ı içtimâîyeyi bilemediğimden, makam-ı iddianın gidişatına göre, sizce musammem mahkûmiyetimize bir bahâne olmak için, pek musırrane ileri sürdüğünüz cem’iyyetçilik ittihamına karşı pek çok kat’i cevablarımızı Ankara ehl-i vukufunun dahi müttefikan tasdikleriyle beraber, bu derece bu noktada ısrarınıza çok hayret ve taaccübde bulunurken kalbime bu ma’na geldi:
Mâdem, hayat-ı içtimâîyenin bir temel taşı; ve fıtrat-ı beşeriyenin bir hâcet-i zarûriyesi; ve aile hayatından tâ kabile ve millet ve İslâmiyet ve insaniyet hayatına kadar en lüzumlu ve kuvvetli rabıta; ve her insanın kâinatta gördüğü ve tek başına mukabele edemediği medâr-ı zarar ve hayret ve insanî ve İslâmî vazifelerin îfasına mani maddî ve ma’nevî esbâbın tehacümatına karşı bir nokta-i istinâd ve medâr-ı teselli olan dostluk ve kardeşane cemâat ve toplanmak ve samîmane uhrevî cem’iyyet ve uhuvvet, hem siyasî cebhesi olmadığı halde ve bilhassa hem dünya, hem din, hem âhiret saadetlerine kat’i vesîle olarak