Mâzide nazarî olan birşey, müstakbelde bedihî olabilir. Şöyle tahakkuk etmiştir. Âlemde meylü’listikmâl vardır. (1) Onun ile hilkat-ı âlem, kanun-u tekâmüle tâbidir. İnsan ise; âlemin semerât ve eczasından olduğundan, onda dahi meylü’listikmalden bir meylü’tterakki mevcûddur. Bu meyl ise telahuk-u efkârdan istimdâd ile neşv ü nema bulur. Telâhuk-u efkâr ise; tekemmülü mebâdi ile inbisat eder. Tekemmülü mebadi ise, fünûn-u ekvânın tohumlarını sulbü hilkatten zamanın terbiyegerdesi bir zemîne ilka ile telkîh eder. O tohumlar ise tedricî tecrübeler ile büyür ve neşv ü nema bulur.
Buna binâendir: Bu zamanda bedihiye ve ulûm-u âdiye sırasına girmiş pek çok mesâil var; zaman-ı mâzide gâyet nazarî ve hafî ve bürhana muhtaç idiler. Zîra görüyoruz: Şimdilik coğrafya ve kozmoğrafya ve kimya ve tatbikat-ı hendesiyeden çok mesâil var ki: Mebadi ve vesaitin tekemmülüyle ve telahuk-u efkârın keşfiyatıyla, bu zamanın çocuklarına dahi meçhul kalmamışlardır. Belki oyuncak gibi onlar ile oynuyorlar. Halbuki İbn-i Sîna ve emsâline nazarî ve hafî kalmışlardır. Halbuki hikmetin pederi hükmünde olan İbn-i Sîna, şiddet-i zekâ ve kuvvet-i fikir ve kemâl-i hikmet ve vüs’at-i kariha noktasında bu zamanın yüzlerce hükemasıyla müvazene olunsa, tereccuh edip ağır gelecektir. Noksaniyet İbn-i Sîna’da değil; çünkü ibn-i zamandır. Onu nâkıs bırakan, zamanın noksaniyeti idi. Acaba bedihî değil midir ki, Kolomb-u Zûfünûn’un sebeb-i iştiharı olan Yeni Dünya’nın keşfi, faraza bu zamana kadar kalmış olsaydı; hiç kaptan arasında kıymeti olmayan bir kayık sâhibi de Yeni Dünya’yı eski dünyaya komşu etmeye muktedir olacaktı.
-------------------------------------(1): Bizim bir Kürd demiştir:
Her zerrede temayül ayandır tekâmül
Her soyda füyuz-u hüveydanüma ile
Bir nokta-i kemâle şitab üzre kâinat,
Ol noktaya teveccüh ile yükselir hayat.