Müdafalar | Müdafalar | 102
(1-190)
Hamisen : Kat'iyyen size beyan ediyorum ki: Hiçbir cem'iyetçilik ve cem'iyyetlerle ve siyasi cereyanlarla hiçbir alâkası olmayan Nur Talebelerini, cem'iyetçilikle ve siyasetçilik ile itham etmek; doğrudan doğruya kırk seneden beri İslâmiyet ve iman aleyhinde çalışan gizli zendeka komitesi ve bu vatanda anarşiliği yetiştiren bir nevi bolşevizm namına bilerek veya bilmeyerek bizimle bir mücadeledir ki, üç mahkeme bütün Nurcuları ve Nur Risalelerini beraetlerine karar vermişler. Yalnız Eskişehir Mahkemesi o kararları içinde "Tesettür-ü nisa" hakkında bir küçük risalenin birtek mes'elesini belki bu gelen cümleyi: "Mesmuata göre; Merkez-i hükûmette, bir kundura boyacısı çarşı içinde açık bacak, yarım çıplak bir büyük adamın karısına sarkıntılık edip o acib edebsizliği yapmak; tesettür aleyhinde olanın hayasız yüzüne şamar vuruyor." diye eskiden yazılmış cümle sebebiyle, bir sene bana ve yüzyirmi adamdan, onbeş arkadaşıma altışar ay ceza verdiler. Demek, şimdi Risale-i Nur'u ve Şâkirdlerini ittiham, o üç mahkemeleri mahkûm etmek ve itham ve ihanet etmektir. Sâdisen : Risale-i Nur ile mübareze edilmez. Onu gören bütün ulemâ-i İslam, Kur'an'ın gayet hakikatlı bir tefsiri ve bu asırda bir mu'cize-i maneviyesi ve şimalden gelen tehlikelere bu millet ve bu vatanın bir kuvvetli seddi olduğundan, mahkeme-i âliyeniz bunun talebelerini ondan ürkütmek değil, belki hukuk-u âmme noktasında tergib etmek bir vazifeniz biliyoruz ve onu sizden bekliyoruz. Millete, vatana, âsayişe, muzır dinsizlerin ve bazı siyasi zındıkların risalelerine ve mecmualarına hüriyet-i ilmiye serbestiyetiyle ilişilmediği halde masum ve muhtaç bir gencin imanını kurtarmak ve su-i ahlakdan kurtulmak için Nur'a talebe olması; elbette değil bir suç, belki hükümet ve maarif dairesi teşvik ve takdir edecek bir hâletdir.

SON SÖZÜM Hey'et-i hâkimeye beyan ediyorum ki:
Hem iddianâmede hem uzun suallerinizden ve uzun tecridlerimden anladım ki, bu mes'elede en ziyade şahsım nazara alınıyor ve şahsımı çürütmek maslahat görülmüş. Güya şahsiyetimin idareye, âsâyişe, vatana zararı var. Ve ben de din perdesi altında dünyevî maksatlara bir nevi siyaset peşinde koşuyormuşum; safdil, masum biçareleri de aldatmışım. Buna karşı, size bunu kat'iyetle beyan ediyorum: Bu evham yüzünden, benim şahsiyetimi çürütmek suretinde Risale-i Nur'a ve bu vatana ve bu millete fedakâr ve kıymetdar şakirdlerini incitmeyiniz. Yoksa bu vatana ve bu millete mânevi büyük bir zarar, belki bir tehlikeye vesile olur. Bunu da size kat'iyen beyan ediyorum: Şahsıma tahkir ve ihanet ve çürütmek, işkence ceza gibi ne gelse; -Risale-i Nur'a ve şakirdlerine benim yüzümden zarar gelmemek şartiyle, şimdiki mesleğim itibariyle- kabule karar vermişim. Bunda da âhiretim için bir sevabı var. Ve nefs-i emmarenin şerrinden kurtulmama bir vesiledir diye bir cihette ağlarken memnun oluyorum. Eğer bu biçare masumlar benimle beraber bu mes'elede girmese idiler, mahkemenizde pek şiddetli konuşacaktım. Siz de gördünüz ki, iddianâmeyi yazan, bin dereden su toplamak gibi yirmi-otuz senelik hayatımda -mahrem ve gayr-ı mahrem bütün kitap ve maktuplarımda- cerbezesiyle ve kısmen yalnış mânâ vermesiyle güya umum onlar bu sene yazılmış, hiç mahkemeleri görmemiş, af kanunlarına ve mürur-u zamana uğramamış gibi onun ile benim şahsiyetimi çürütmek istiyor. Ben kendim, şahsımın çürük olduğunu yüz def'a söylediğim ve aleyhimde olanlar her vesile ile yine şahsımı çürüttükleri halde, ehl-i siyaseti evhamlandıracak derecede teveccüh-ü âmmeye karşı faide vermediğinin sebebi: İmanın kuvvetlenmesi için bu zamanda ve bu zeminde gayet şiddetli bir ihtiyac-ı kat'i ile bazı şahıslar lazımdır ki, hakikatı hiç bir şey'e feda etmesin, hiç bir şey'e âlet etmesin. Nefsine hiçbir hisse vermesin. Ta ki, imana dair dersinden istifade edilsin ve kanaat-ı kat'iye gelsin.
Evet, hiçbir zaman, bu zeminde bu zaman kadar böyle bir ihtiyâc-ı şedid olmamış gibidir. Çünki tehlike hariçten şiddetle gelmiş. Binler kusurlu şahsım bu ihtiyaca karşı gelmediğini itiraf edip ilan ettiğim halde, yine şahsımın meziyetinden değil, belki şiddet-i ihtiyaçtan ve zahiren başkalar çok görünmemesinden şahsımı o ihtiyaca bir çare zannediyorlar. Halbuki ben de çoktan beri buna taaccüb ve hayret ile bakıyordum ve hiç bir cihetle layık olmadığım halde, dehşetli kusurlarımla beraber şimdi teveccüh-ü âmmenin hikmetini bildim. Hikmeti de şudur:
Risale-i Nur'un hakikatı ve şâkirdlerinin şahs-ı mânevisi, bu zaman ve zeminde o şiddetli ihtiyacın yüzünü kendine çevirmiş. Benim şahsımı -hizmet itibariyle binden bir hissesi ancak bulunduğu halde- o hârika hakikatın ve o hâlis muhlis şahsiyetin bir mümessil zannedip, o teveccühü gösteriyorlar. Gerçi bu teveccüh hem bana zarar, hem ağır geliyor. Hem de hakkım olmadığı halde hakikat-ı Nuriyenin ve şakirdlerinin şahsiyet-i mâneviyesinin hesabına sükût edip o mânevî zararlara razı olurdum. Hattâ İmam-ı Ali (R.A.) ve Gavs-ı A'zam (K.S.) gibi bazı evliyanın ilham-ı İlâhî ile bu zamanımızda Kur'an-ı Hakim'in mu'cize-i mâneviyesinin bir âyinesi olan Risale-i Nur'un hakikatına ve hâlis talebelerinin şahs-ı mânevîsine işaret-i gaybiye ile haber verdikleri içinde benim ehemmiyetsiz şahsımı, o hakikata hizmetim cihetiyle nazara almışlar. Ben hatâ etmişim ki; onların şahsıma ait bir parçacık iltifatlarını bazı yerde te'vil edip Risale-i Nur'a çevirmemişim. Ve bu hatâmın sebebi de zâfiyetim ve yardımcılarımı ürkütecek esbabın çoğaltılmaması ve sözlerime itimadı kazanmak için zâhiren şahsıma bir kısmını kabul etmiştim. Size ihtar ediyorum fâni ve kabir kapısındaki çürük şahsımı çürütmeğe ihtiyaç yok ve bu kadar ehemmiyet vermeğe de lüzum yok. Fakat Risale-i Nurla mübareze edemezsiniz ve etmeyiniz. Onu mağlub edemezsiniz. Çünki mübarezede millet ve vatana büyük zarar edersiniz. Şâkirdlerini de dağıtamazsınız. Çünki, hakikat-ı Kur'aniyenin muhafazası yolunda kırk elli milyon şehid veren bu vatandaki geçmiş ecdatlarımızın ahfadlarına bu zamanda hakikat-ı Kur'aniyenin muhafazasını ve âlem-i İslâmın nazarında eskisi gibi dindarane kahramanlığı terk ettirilmeyecek. Zâhiren çekilse de o hâlis şâkirdler, ruh u câniyle o hakikata bağlıdırlar. Ve o hakikatın bir âyinesi olan Risale-i Nur'u terkedip, o terk ile vatan ve millet ve âsâyişe zarar vermiyeceklerdir.
(Beraetten sonra Emirdağı'nda üçbuçuk sene içinde -kat'i benim hattımla imzam varsa,- siyasete ve âsâyişin ihlâline temas eden bir mektubum varsa, mahkemenize cevab vereceğim. Yoksa, beraet kazanan ve mürûr-u zamana uğrayan ve af kanunları gören ve bazı doslarımın husûsî cüz'i mektublarına cevab vermeğe kanunen mükellef olmadığımdan lüzumsuz cevab vermeğe mecbur değilim.)
Ses Yok