Müdafalar | Müdafalar | 104
(1-190)
Birisi : Bir milyon hadisi hıfzına alan İmam-ı Ahmed ibn-i Hanbel ve beşyüzbin hadisi hıfzeden İmam-ı Buhari'nin cesaret edemedikleri ve o nefyin isbatı kabil olmadığı ve bütün hadis kitaplarını görmediği ve ümmetin ekseriyeti her asırda o rivayetlerin mânalarının zuhurlarını veya o küllinin bir ferdini görmesini bekledikleri ve ümmetçe telakki-i bilkabul derecesine yakınlaşmış ve ayn-ı hakikat bazı nümune ve ferdleri meydana çıkıp görüldüğü halde, o rivâyetleri külliyetle inkar etmek on cihetle hatâdır. İkinci vecih: Mevzudur mânâsı : Bu rivâyet an'aneli, senedli hadis değil demektir. Yoksa manası yanlıştır demek değildir. Madem ümmette, hususan ehl-i hakikat ve keşf ve bir kısım ehl-i hadis ve ehl-i içtihad kabul edip manalarının vuku'larını beklemişler. Elbette o rivayetlerin durub-u emsal gibi umuma bakan hakikatları vardır.
Üçüncü Vecih : Hangi mes'ele veya rivayet var ki, meşrebleri, mezhebleri muhtelif âlimlerin bir kitabında ona itiraz edilmesin. Meselâ ; İslam içinde bir kaç deccal geleceğine dair rivayetlerden birisi bu hadis-i şerif, sarih bir surette Cengiz ve Hülagu fitnesinden haber verir. Yâni; "uzun zaman hilafet-i Abbasiye devam edecek, sonra o saltanat deccal eline geçecek" diye, beşyüz seneden sonra İslâm içine bir deccal gelecek, o hilafeti bozacak gibi ki; eşhas-ı ahirzamandan çok rivayetler haber verdikleri halde, mezhebi ayrı veya fikri müfrit bir kısım ehl-i içtihad kabul etmemişler, mevzu veya zaifdir demişler. Her ne ise.. şimdi bu uzun kıssayı kısa kesmeme sebep Risale-i Nur ile alâkadar ve Nurlara hücumun aynı zamanında zeminin hiddetini gösteren dört büyük zelzelenin tevafuku gibi bu cevabı yazdığım aynı saatte burada iki şiddetli zelzele vuku buldu.
Şöyle ki: Akşamda elime verilen ehl-i vukufun raporundaki ameliyat-ı cerrahiyenin yaralarından elim bir te'sir ve temassızlıktan hazin bir zahmetle kendim perişan kalemimle yazmaktan teellüm hissederken, iki zelzelenin tevafukudur. Evet sekiz ay tecrid ve sıkıntılar içinde en ziyade güvendiğim ve raporlariyle imdadıma yetişmelerini beklediğim Diyanet Riyaseti dairesinden gelen raporu akşamdan aldım. Bu sabah bildim ki; pek ehemmiyetsiz şeylerle imdadıma değil, belki iddiacıya yardım ederek: "Geçen dört zelzeleler Nur'un kerametlerindendir, Said demiş" dediklerini gördüm. Cetvelde yazdığım gibi Nurlar, sadaka-i makbule misillû belaların def'ine bir vesiledir, ne vakit Nurlara hücum edilse, musibetler fırsat bulup gelirler ve bazan da zemin hiddet eder, diye yazmağa niyet ederken burada iki şiddetli zelzele (Haşiye) beni o bahsi yazmaktan vazgeçirdi. Onu bırakıp üçüncü noktaya geçiyorum.
Üçüncü Nokta : Ey müdakkik ve hakikatlı ve insaflı ehl-i vukuf âlimlerimiz! Eskidenberi ehl-i ilim mabeyninde bir makbul âdet-i müstemirreye binaen yeni te'lif edilen güzel kitapların âhirlerinde başkaların o kitaba medhiyeleri ve takrizleri ve mübalağane ve bazan müfritane senâları yazılıp neşredildiği ve müellif kemal-i memnuniyetle o takrizcilere minnettar olduğu ve rakipleri dahi onu hodfuruşlukla ittiham etmedikleri halde, Nur'un bir kısım has ve halis şakirdlerinin ve merhum Hasan Feyzi ve şehid Hafız Ali tarzında yazdıkları takrizleriyle aleyhime şiddetli hücum eden pekçok insafsız muarızlara karşı aczime, za'fıma, garipliğime, kimsesizliğime yardım ve Nurlara muhtaçları teşvik fikriyle olan medhiyelerini bütün bütün reddetmediğimi ve şahsıma ait kısmını Nurlara çevirdiğimi bir hodfuruşluk telakki etmenizi kemal-i dikkatinize ve tahkik-i ilminize ve şefkatkârâne muavenetinize ve insafınıza yakıştıramadığımdan müteessir oldum. Ve o medhiyeleri yazan safi arkadaşlarımın hiç siyaseti düşünmeyerek riyazi bir hesapla "Mânâ-yı işari külliyetinin bir masadakı ve cüz'i bir ferdi bu zamanda Risale-i Nur'dur." demelerine hata denilmez. Çünki, zaman tasdik ediyor. Haydi çok mübalağa veya hata dahi olsa, ilmi bir hatadır. Herkes kendi kanaatını yazabilir. Acaba Şeriat'ta oniki mezheb; hususan Hanefi, Maliki, Şafiî, Hanbeli Mezheplerinde ve yetmişe yakın ilmi-kelâm ve usûlü'd din dairesindeki allâmelerin fırkalarında ne kadar ayrı ayrı kanaatlar ve fikirler kitaplara yazılmış bilirsiniz. Halbuki bu zaman kadar, hiçbir zaman, din alimlerinin ittifakına ve münakaşa etmemesine muhtaç olmamış. Şimdilik teferruattaki ihtilafı bırakmağa ve medar-ı münakaşa etmemeğe mecburuz.

EHL-İ VUKUFUN İNSAFLI HOCALARINDAN "ÜÇ SUALİM" VAR Birisi : Bir adam, diğer bir adamı safi bir niyetle onu medhetmekle mes'ul olur mu? Hususan o istemediği, elinden geldiği kadar o medihleri ya red veya başkasına çevirdiği ve o halis dostunu kaçırmamak için onu tekdir etmeyip, medhini yüz derece haddimden fazladır diye sükût ile mukabele etmesi hiç hodfuruşluk sayılır mı? İkinci Sual : Acaba ortalıkta din aleyhinde bu dehşetli hücumlar ve dağ gibi dini mes'eleler içinde Nur Şakirdlerinden bir hakikat âşıkı, zararsız ve cüz'î bir hata-i ilmî ve yanlış bir kanaatı cihetinde böyle tekdir ve tezyife müstehak olur mu? Siz gibi üstadlardan, -medhiye yazan talebe- şefkatle hatasını ihtar beklerken, böyle adliye eliyle tokatlamak caiz olur mu? Üçüncü Sual : Bu yirmi senedir hadsiz muarızlara karşı sarsılmayan ve yüzbinler muhtaçların imanlarını kuvvetlendiren Risale-i Nur'a bir-iki mes'ele için bu tarz tenkidiniz yakışır mı? Hem o müdakkik âlimlere bunu hatırlatıyorum ki; raporlarında, Ahmet Feyzi'nin medhiyesinin başında bir mektubumu görmelerinden, güya o medihleri ben kendime yapmışım gibi tenkid ediyorlar. Habuki, o mektubum benim şahsımın hakkındaki medihleri kabul etmemek ve kaldırmak için idi ki, bir kısmını kaldırdım. Bir kısmını da tadil edecektim. Fakat acele edip tam yapmadan o mektubu bir kardeşime göndermiştim. Onlar dahi o mahrem medhiyenin başına koyup hususi bir zata gönderdikleri zaman hükümetin eline geçmiş. Acaba böyle hususi takriz ve sırf ilmî ve bir kanaat-ı vicdaniye ve mahrem arkadaşların mabeyninde ve sonra tam tadil etmek fikriyle bir meşveret tarzında gezmesi, bu şiddetli itiraza müstehak olur mu? Hem kırmızı ve siyah cildli iki mecmuacık, arkadaşlara "hususi ve tebrik ve teşvik ve taltif için" yazılmış bazı hususi mektuplardır. Her nasılsa bir-iki zat, merak edip zayi olmasın diye, bir deftere toplamış. Taharride zabıta eline geçmiş. Acaba böyle mektublardan ahkam çıkarmak ve sual ve cevaba medar etmek ve siyasete temas ettirmeğe çalışmağa hiç ihtiyaç var mı? Kur'an'a hücum eden dehşetli ejderhaları görmüyor, bakmıyor, sineklerin ısırmasiyle uğraşıyor gibi olmaz mı? Dini ve terbiye-i Muhammediye'yi zehir diyen Saraçoğlu'nu bırakıp, hakikat-ı Kur'aniye'yi güneş gibi gösteren ve nev'-i beşerin yaralarına tam tiryak olduğunu isbat eden "Siracü'n Nur" ile münakaşa ederek, Nur'un o mecmuasının ahirine ilhak edilen bir risalede zayıf hadiselerin te'villeri var diye, o mecmuanın müsaderesine yardım etmek çıkmaz mı? Bizler siz gibi zatlardan yaralarımıza merhem sürmek ve ferasetinizle yardım bekler ve cüz'i tenkidlerinizden gücenmeyiz.
Mevkuf Said Nursî
_______
Hâşiye : Bu iki zelzele 18.9.1948 tarihine müsadif, cum'a günü kuşluk vakti olmuştur. Afyon hapsinde Risale-i Nur Talebeleri nâmına : Halil MustafaMehmed Feyzi Husrev
Ses Yok