Müdafalar | Müdafalar | 124
(1-190)
(Ali Akdağ'ın Müdafaasıdır)
Ağır Ceza Mahkemesi Yüksek Katına AFYON Bundan bir buçuk sene evvel Ortaklar Köyünde oturan Ahmed Feyzi'den almış olduğum Nur Risalelerinin, Denizli ve Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde beraet ederek ve büyük Yargıtay'ın tasdikiyle neticelendiği anlaşılan bu risalelerin sahiblerine iade edilmesi ve okunmasında, yazmasında bir mahzur olmayacağı tabiî iken, bu risaleden acaba ne sebeble ittiham ediliyorum diye hayret ettim.
2- Bu Risale-i Nur'u okumağa başladığımda; siyasetle hiçbir ilişiği olmadığı, Risale-i Nur'un muhteviyatı daima iyi yol ve doğruluk ve adâlete uygun görülmesi; Kur'an-ı Azimüşşan'ın mahiyetini ihtiva ettiğini görünce, okumak hevesinin tezayüd ettiğini hissettim. Ve bunun risalelerini okuyup yazmağa devam ettim.
3- Bu Risale-i Nur'un hatırı için, bu risaleyi te'lif eden Hoca Efendiye, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı üç aded tebrik gönderdim. Ve eserlerini; hüsn-ü ahlâka ve dünya ve âhirete yaramayacak fuzûli mâlâyanilerden vazgeçirdiğinden ve muzır olan çok şeylerden beni men'ettiğini ve Risale-i Nur'u okuyup yazmaktan beni kabir kapısından başka kimse ayıramayacağını yazdım. Bunun üzerine benim bu halimden memnun kaldığından, "Aydın havâlisi kahramanı" diye, Hoca Efendinin bir mektubuyla ittiham edilmekte isem de, bu da benim gibi bir bîçarenin hüsn-ü ahlâk sahibi bir şahıs yetişmemden neş'et etmiş bir söz olsa gerektir. Yoksa benim gibi beceriksiz bir şahsın, böyle sözlerle ittiham edilmemden hiçbir mâna olmayacağı mâlumdur.
4-Bu Risale-i Nur mecmualarından, gelen mektublardan ismi geçtiği için ve Isparta'da teksir edildiği anlaşılmakla, tedkik niyetiyle Dahiliye Vekili tarafından Diyanet Riyasetine giden "Zülfikar" ve "Asâ-yı Mûsâ" mecmuaları tenkid görmeyerek ve Diyanet Reisi "kıymetli eser" diye camekanına koyduğu mezkur mecmuaların okunup yazılmasında bir mahzur olmadığı anlaşılmakla, Husrev Altınbaş'tan bir Zülfikar ve bir Asâ-yı Mûsâ mecmuası istedim. "Bununla beraber, fazla varsa birkaç tane gönder; bazı isteyen olursa veririz" dedim. Bunun üzerine Husrev Altınbaş da, bir Zülfikar, altı Asâ-yı Mûsâ gönderdi. Zülfikar'ı bilmediğim bir arkadaş aldı. Asâ-yı Mûsâ'lar da elinizdedir.
5-On tane -Eskişehir'de tab'edilmiş ve resmi makamdan geçmiş "Gençlik Rehberi" geldi. Bunları da isteyenlere verdim. Bu meyanda ismi geçen ve gizlenmeyen mecmua ve risaleleri, biri satmış ve okumuş diye suç sayılmasını.. hiçbir adâlet bunu suç sayıp, bizim gibi çoluk-çocuk sahiblerini perişan etmez.
6-Husrev Altınbaş'ın bana yazdığı bir mektubta, "faal ve gayyûr kardaşım" demesine gelince: Husrev Altınbaş'a yazmış olduğum mektubta Mu'cizât-ı Ahmediye Risalesi'yle, Mi'râc Risalesi'ni istedim. Ve "bunları derhal yazar, iade ederim" dememden, memnun kalmasından neş'et etmiş ve benden hoşlandığını bildirmek gayesiyle söylenmiş bir söz olsa gerektir. Bu da benim için bir suç teşkil edilmesi, mûcib-i hayrettir.
7-Üstadımız Hoca Efendinin, Husrev Altınbaş eliyle bana gelen bütün mektublarının hepsini okudum. Bu gelen mektublarda, Hoca Efendinin hiçbir siyasetle ve cem'iyet teşkili ve halkı teşvik edici hiçbir gaye gütmediği kanâatını edinerek, yalnız uhrevî ve ahlâkî bakımdan ve imân telkini gibi gayet hoş ve güzel, bilhassa bütün millet içinde ihtiyaç duyulacak telkinattan başka birşey anlamadım ve bilmiyorum. Aynı zamanda, bende yakalanan mektublar elinizdedir, okumuşsunuzdur. Benim için, "Said Nursî'nin talebeliğiyle kalmayıp, fikrine iştirak etmiştir. " diye suçlandırılmaklığım, hiçbir cürm teşkil etmeyeceğine, velev ki fikrine iştirak etsem, onun fikrinde hiçbir fenalık ümit etmediğimi bütün imânımla tasdik ederim. Küre-i arz yüzünden adâlet kalkmamış ise, bu acib lekeyi hiçbir adliye kabûl etmez ve kendini kirletmez.
Sayın Hâkimler!
Bize isnad edilen cem'iyetçilik ve siyasetçilik ve halkı teşvik edici ve devletin âsâyişini bozmak olan bu suçlar; şan ve şeref ve menfaat kazanılması için takip edilen bir gayedir. Halbuki Risale-i Nur, bizi, böyle fâni ve geçici dünyanın bu gibi şan ve şerefine ve menfaatine aldanmamasını bize son derece izah etmiş ve şiddetle men'etmiştir. Biz de, bu gibi suçlardan ittiham edilmekte isek de, biz bu ittihamı şiddetle reddederiz.
Sayın Hâkimler!
Risale-i Nur, kendisi nur-u Kur'an'dan gelmiş hakiki bir Kur'an tefsiri olduğunu kat'i delilleriyle ve kerametleriyle ispat etmiştir. Ve kendisini kopmaz bir zincirle bize bağlamıştır. Risale-i Nur'un hakiki kerametlerini gören bu gözler, bizi kendisinden kabir kapısına kadar hiçbir şeyle ayıramayacağını ve Risale-i Nur'un yolunda verilecek fâni cezaların en ağırı olan idam cezası da olsa, kalbimizde zerre kadar acı hissetmeyerek aşk ile yürüyeceğimizi bilâ perva ilan ediyorum.
Nur Risalelerinin yolunda verilecek fâni cezalara zaten kıymet vermeyiz. Yalnız Cenab-ı Vâcibü'l-Vücûd Hazretleri, Kur'an'da bize bildirdiği ebedi cezaya dûçar etmesin. Biz, böyle bi-gayr-ı hak, din öğrenmek yolunda haksız cezaya mâruz kalırsak, ikinci bir kurulacak olan Mahkeme-i Kübrâ'da hâkimlerin hâkimi olan Ahkemü'l-Hâkimin'in huzurunda, bizi böyle suçlu yapanlardan intikamımızı alırız ve € ¤l æ a a44£ ê¢ ë æ¡Ê¤â a4¤ë Ú¡04¢ diyerek, dergâh-ı İlâhiyeye el açarız. Bu hakikatı yüksek hey'etinize havale ederek, vicdanınıza bırakıyorum.
Afyon Cezaevinde Mevkuf Aydınlı Ali Akdağ (Re'fet Bey'in Müdafaasıdır)
(Acaba yirmi sene devam eden te'sirli alâkalarını bütün Anadolu anladığı halde, üç defa hapse beraber girmekle ve makam-ı iddianın bizlere karşı emsalsiz en cüz'i şeyleri bildiği ve tedkik ettiği halde, o yirmi senelik Nur Kumandanı, Kur'an aşkıyla fevkalâde te'sirli bir surette çalışan bir şâkirdi; Zülfikar, Asâ-yı Mûsâ gibi herkese menfaatli bu iki kitabı bazılara vermesi ile onu suçlandırmak ne kadar acib bir ittihamdır.)
Said Nursî
Ses Yok