Müdafalar | Müdafalar | 127
(1-190)
(Rıf'at Filizer'in Müdafaasıdır.) Ağır Ceza Mahkemesi Yüksek Katına AFYON Vatanî hizmetimi ifâ etmekte iken, güyâ "dini ve dinî hissiyatı âlet ederek, Nurcular nâmı altında gizli cem'iyete dahil olduğum ve halkın emniyetini bozmak için propaganda yapmak"la, asılsız bir isnadla Afyon Cumhuriyet Savcılığının tevkif kararıyla 25 Şubat 1948 günü tevkif edildim. Evet, ben; ecdadımızca düstûr olarak kabûl edilen İslâmiyet ile hem kendimi, hem vatandaşlarımı kurtarmak (....) kendime düşen dinî ve vatanî vazifelerimi yapabilmem için bu hususlardaki bilgilerimi tamamlamak maksadıyla, bununla alâkadar dinî eserlere başvurmak mecburiyetimde kaldım. Ve bunun için Sabri Halıcı ile tanıştım. Sabri Halıcı, bu dinî bilgilerimi tamamlamak için, bana İslâm dininin büyük bilgiçlerinden Bediüzzaman Said Nursî'nin eserleri olan ve müteaddit mahkemelerce beraet kazanan Risale-i Nur'dan bazı risaleleri verdi. Bu risaleleri iki buçuk yıldan beri okumaktayım. Dikkatle okudukça, dinî gayelerden ve beşeriyetin muhtaç oldukları bilgileri öğretmekten başka gayesi olmayan Risale-i Nur'u okumakla, kendimin bütün ihtiyaçlarının tamamlanacağını gördüm. Ve kendisini kurtaran bahtiyarlar arasına katılmakla iftihar duydum. .......... Risale-i Nur'un bütün ilerleme hizmetini yaptığı, birçok kimselerin imanlarını îman hakikatlarıyla içtimaî ve vatanî vazifeleri, kuvvetli ve yüksek yazıları ile birçok sönmekte olan bedbaht aile ocaklarını uçurumdan kurtaran ve bu yazıları okuyanlar medeniyet-i insaniyeye karşı insanlık vazifesini yapan; birçok eşkiya, komünist, kötü kimseleri düzelten bu yazıları okuyarak kendilerini kurtaran kimseler şahittir. Böyle asılsız birtakım isnâdat ile, kanunun ağır bir cezası ile tecziye edilmek istenilmesi muvafık-ı adalet değildir. Binaenaleyh, kanunen hiçbir suç teşkil etmeyen bu gibi isnadların üzerimizden kaldırılması hususunda yüksek mahkemenizin kararına intizar ederek sözlerimi bitiririm.
Afyon Cezaevinde Mevkuf
KonyalıRıf'at Filizer
(Berber Burhan'ın Müdafaasıdır.)
Ağır Ceza Mahkemesi Yüksek Katına AFYON İddia makamının tarafıma tebliğ ettiği iddianâmesinde; "Said Nursî'nin risalelerinin yazılıp okunmasında ve Husrev Altınbaş'ın Emirdağ'ından gelen mektublarının bazen bana geldiğinde Husrev Altınbaş'a götürüp vermekliğimde ve bazen Bediüzzaman'ın diğer talebelerinden, nâmına gönderilen kitab paralarını Husrev Altınbaş'a götürüp vermek" hiçbir cihetle suç teşkil etmez. Ve onbeş seneye yakın tanıştığım Isparta'daki Risale-i Nur Talebelerinden, -kendim eski Arabî harfleri bilmediğimden- Said Nursî'nin okutup dinlediğim kitab ve mektublarından, halkı hükûmet aleyhine teşvik edecek hiçbir şey duymadığım gibi, emniyeti ihlâl edecek hiçbir cümleyi de işitmediğinden, bu hususta vâki ittihamları red eder, yüksek mahkemenizden beraetimi taleb ederim.
Afyon Cezaevinde Mevkuf
Ispartalı Burhan Çakın
(Mustafa Oruç Ramazanoğlu'nun Müdafaasıdır.) Ağır Ceza Mahkemesi Yüksek Katına AFYON Gizli cem'iyete dâhil olmak, faaliyette bulunmak, emniyeti bozacak hareketlerin ittihamıyla suçlu tutuluyorum. Hak ve hakikata müştak her insan gibi, fıtratımda hakka ulaşmak için şedit bir ihtiyaç ve iştiyakım var. Hak ve hakikat yolunu bulmak için, ilmi kendime binek edinerek bu mesleği intihab etmişim. Hayatta gayeme ulaşmak için en büyük mürşidim ilimdir. Dünya ve âhiret selâmet ve saadetini te'min için, ilim dünyasının insan konusunu inceleyen tıp fennini tahsil ediyorum. Hakiki bir insan ve tabib olabilmek için, insan denilen mahlukun yalnız maddi yapısı ve ihtiyaçlarıyla değil, mânevi mâhiyeti ile de meşgul olup, beşerin bu ihtiyaçlarını te'min ve tatmin edecek reçeteleri araştırarak bulmak, mesleğimin icaplarındandır. Ruhumda hissettiğim bu ihtiyacın sâiki ile bir arı şevkiyle, ilim baharının gülşeninde bu reçeteleri dermeğe çalışıyorum. Bu gülşene hususi bir zerâfet bahşeden, Kur'an-ı Kerim denilen şecere-i tûba'nın bir dalı olan ve Risale-i Nur tesmiye edilen çiçekleri, ruhumdaki ihtiyaçları te'min ettiği gibi, emsâl-i cinsiyemi de tatmin edecek bir mahiyette buldum. ve bir arı şevkiyle, samimiyete binaen hemcinslerimi de bu kaynaktan haberdar etmek istedim.
İşte Ey Muhterem Hey'et-i Hâkime!
Bu arı misalinde olduğu gibi, ben Türk câmiasına mensub bir ferdim. Türk camiasından başka, yani Müslümanlık câmiasının haricinde gizli bir cem'iyet tanımıyorum. Ve bir arı sadâkatıyla vazifemde, nizam ve intizama riayet ediyorum ve etmişim. Ve vatanımın ve milletimin emniyetini bozacak hiçbir suç yapmadığımı biliyorum. Buna bütün yakınlarımın ve benim arkadaşlarımın şehâdet edeceklerinden eminim. Bu hususta daha fazla söz söylemeyi lüzûmsuz hissediyorum. Yalnız şunu tebarüz ettirmek isterim ki:
Ben, samimi Müslümanlardanım ve dinî kültürümü tahsil için, birçok felsefî ve dinî eserler okumuşumdur. Bütün ilim ve din adamlarına karşı hususi bir muhabbetim ve samimi bir hürmetim vardır. Bu meyanda eserlerinden büyük istifadeler ettiğim Bediüzzaman Hazretlerine de, sırf ilmî ve dinî bir alâkam ve Kur'an ve imân hakikatlarının neşrinde olan hizmetinden ve Kur'an'a olan sadâkatı ve Peygamberimizin sünnetlerine olan samimi imtisalimden dolayı, hususi muhabbetim ve hürmetim vardır. Bu münasebetle, her talebe ile ilminden istifade ettiği hocası arasında câri olan karşılıklı samimi muhabere, bir suç teşkil etmese gerektir.
Eğer eserlerinden müstefid olduğum için minnettarlık hislerimin ifadesi olan mektublarım bu suçu teşkil ediyorsa; benim gibi, bir feylesofun veya bir âlimin eserlerini okuyup muhabere eden bütün kari'lerin, hocalarına samimi hürmet ve selamlarını tebliğ eden talebelerin, benim gibi aynı muameleye tabi tutulması gerektir. Buna hiçbir kanun müsaade etmiyor. Ve böyle bir kanun tasavvur edilemez.
Madem ki vicdan ve fikir hürriyeti vardır. Cem'iyetin emniyetine ilişmeyen bir ferde, menhus bir ihtimal ve evham yüzünden lüzumsuz sıkıntı ve tazyiklerle ta'ciz etmek ve mağduriyetine sebeb olmak hiçbir kanunla kabil-i te'lif değildir.
Hulasa olarak derim ki: Benim hiçbir gizli cem'iyet ile alâkam yoktur. Ve faaliyette dahi bulunmuş değilim. Ve devletin emniyetini bozacak hiçbir hareketim yoktur. Yüksek mahkeme hey'etinin yukarıdaki beyanatımı gözönüne alarak, hakkımda adliyenin yüksek adâletinin hayırlısıyla tecellisini bekliyorum.
Afyon Cezaevinde Mevkuf
Safranbolulu Mustafa Oruç Ramazanoğlu
Afyon Cezaevinde Mevkuf
KonyalıRıf'at Filizer
(Berber Burhan'ın Müdafaasıdır.)
Ağır Ceza Mahkemesi Yüksek Katına AFYON İddia makamının tarafıma tebliğ ettiği iddianâmesinde; "Said Nursî'nin risalelerinin yazılıp okunmasında ve Husrev Altınbaş'ın Emirdağ'ından gelen mektublarının bazen bana geldiğinde Husrev Altınbaş'a götürüp vermekliğimde ve bazen Bediüzzaman'ın diğer talebelerinden, nâmına gönderilen kitab paralarını Husrev Altınbaş'a götürüp vermek" hiçbir cihetle suç teşkil etmez. Ve onbeş seneye yakın tanıştığım Isparta'daki Risale-i Nur Talebelerinden, -kendim eski Arabî harfleri bilmediğimden- Said Nursî'nin okutup dinlediğim kitab ve mektublarından, halkı hükûmet aleyhine teşvik edecek hiçbir şey duymadığım gibi, emniyeti ihlâl edecek hiçbir cümleyi de işitmediğinden, bu hususta vâki ittihamları red eder, yüksek mahkemenizden beraetimi taleb ederim.
Afyon Cezaevinde Mevkuf
Ispartalı Burhan Çakın
(Mustafa Oruç Ramazanoğlu'nun Müdafaasıdır.) Ağır Ceza Mahkemesi Yüksek Katına AFYON Gizli cem'iyete dâhil olmak, faaliyette bulunmak, emniyeti bozacak hareketlerin ittihamıyla suçlu tutuluyorum. Hak ve hakikata müştak her insan gibi, fıtratımda hakka ulaşmak için şedit bir ihtiyaç ve iştiyakım var. Hak ve hakikat yolunu bulmak için, ilmi kendime binek edinerek bu mesleği intihab etmişim. Hayatta gayeme ulaşmak için en büyük mürşidim ilimdir. Dünya ve âhiret selâmet ve saadetini te'min için, ilim dünyasının insan konusunu inceleyen tıp fennini tahsil ediyorum. Hakiki bir insan ve tabib olabilmek için, insan denilen mahlukun yalnız maddi yapısı ve ihtiyaçlarıyla değil, mânevi mâhiyeti ile de meşgul olup, beşerin bu ihtiyaçlarını te'min ve tatmin edecek reçeteleri araştırarak bulmak, mesleğimin icaplarındandır. Ruhumda hissettiğim bu ihtiyacın sâiki ile bir arı şevkiyle, ilim baharının gülşeninde bu reçeteleri dermeğe çalışıyorum. Bu gülşene hususi bir zerâfet bahşeden, Kur'an-ı Kerim denilen şecere-i tûba'nın bir dalı olan ve Risale-i Nur tesmiye edilen çiçekleri, ruhumdaki ihtiyaçları te'min ettiği gibi, emsâl-i cinsiyemi de tatmin edecek bir mahiyette buldum. ve bir arı şevkiyle, samimiyete binaen hemcinslerimi de bu kaynaktan haberdar etmek istedim.
İşte Ey Muhterem Hey'et-i Hâkime!
Bu arı misalinde olduğu gibi, ben Türk câmiasına mensub bir ferdim. Türk camiasından başka, yani Müslümanlık câmiasının haricinde gizli bir cem'iyet tanımıyorum. Ve bir arı sadâkatıyla vazifemde, nizam ve intizama riayet ediyorum ve etmişim. Ve vatanımın ve milletimin emniyetini bozacak hiçbir suç yapmadığımı biliyorum. Buna bütün yakınlarımın ve benim arkadaşlarımın şehâdet edeceklerinden eminim. Bu hususta daha fazla söz söylemeyi lüzûmsuz hissediyorum. Yalnız şunu tebarüz ettirmek isterim ki:
Ben, samimi Müslümanlardanım ve dinî kültürümü tahsil için, birçok felsefî ve dinî eserler okumuşumdur. Bütün ilim ve din adamlarına karşı hususi bir muhabbetim ve samimi bir hürmetim vardır. Bu meyanda eserlerinden büyük istifadeler ettiğim Bediüzzaman Hazretlerine de, sırf ilmî ve dinî bir alâkam ve Kur'an ve imân hakikatlarının neşrinde olan hizmetinden ve Kur'an'a olan sadâkatı ve Peygamberimizin sünnetlerine olan samimi imtisalimden dolayı, hususi muhabbetim ve hürmetim vardır. Bu münasebetle, her talebe ile ilminden istifade ettiği hocası arasında câri olan karşılıklı samimi muhabere, bir suç teşkil etmese gerektir.
Eğer eserlerinden müstefid olduğum için minnettarlık hislerimin ifadesi olan mektublarım bu suçu teşkil ediyorsa; benim gibi, bir feylesofun veya bir âlimin eserlerini okuyup muhabere eden bütün kari'lerin, hocalarına samimi hürmet ve selamlarını tebliğ eden talebelerin, benim gibi aynı muameleye tabi tutulması gerektir. Buna hiçbir kanun müsaade etmiyor. Ve böyle bir kanun tasavvur edilemez.
Madem ki vicdan ve fikir hürriyeti vardır. Cem'iyetin emniyetine ilişmeyen bir ferde, menhus bir ihtimal ve evham yüzünden lüzumsuz sıkıntı ve tazyiklerle ta'ciz etmek ve mağduriyetine sebeb olmak hiçbir kanunla kabil-i te'lif değildir.
Hulasa olarak derim ki: Benim hiçbir gizli cem'iyet ile alâkam yoktur. Ve faaliyette dahi bulunmuş değilim. Ve devletin emniyetini bozacak hiçbir hareketim yoktur. Yüksek mahkeme hey'etinin yukarıdaki beyanatımı gözönüne alarak, hakkımda adliyenin yüksek adâletinin hayırlısıyla tecellisini bekliyorum.
Afyon Cezaevinde Mevkuf
Safranbolulu Mustafa Oruç Ramazanoğlu
Ses Yok