Müdafalar | Müdafalar | 130
(1-190)
Haşiyede; "Nazif'in yeni huruf ile yazdığı Asâ-yı Mûsâ'nın sonuna, üniversiteliler nâmına Mustafa Oruç'un imzasıyla yazılan fıkrayı derc etmeleri güzel omuş, Cildlenmek için İstanbul'a 120 nüshayı göndermişler."
Sahife 15'te, Mustafa Osman'ın bir mektubunda:
"Asâ-yı Musâları cildletmekle meşgul olduklarını.. İşte kahraman ordu, alâmet-i küfür olan şapkayı başından çıkarıp, attı. Yeni tedavüle konulan yüz kuruşluklarda, âdet-i menhuse ve onlarca ehemmiyetli olan resim koymağa muvaffak olamamışlar. Bunu bir alâmet-i kat'iye olarak kabûl etmekle, Süfyanın prensibleri de kendileri gibi ölüyor, senelerden beri yanan cehennemi sönüyor, devir artık dönüyor." Said Nursî lâhikaya bu mektubun da girmesini tensib etmiştir.
58.sahifedeki bir mektubta: "Siracü'n-Nur Mecmuası başka risaleler gibi herkese verilmemeli, gizli kalmalıdır." deniliyor.
64.sahifedeki bir mektubta: "Hususan Beşinci Şua içinde bulunan Siracü'n-Nur, layık olmayan ellere verilmemelidir." denilmektedir.
Kırmızı kaplı defter içindeki mektubların içinde 60. sahifede yazılı bir mektubun hâşiyesinde:
"Bu senenin emsalsiz rahmetli yağmuru, ordunun başından şapkanın kısmen kalkması, Kur'an mekteblerinin resmen açılması, Zülfikar ve Asâ-yı Mûsâ'nın imân kurtarmak için te'sirli bir surette intişar etmesi... üniversitedeki Nur Şakirdlerinin, Nurların hakikatını fen dairesinde fevkalâde kıymetini takdir ettiklerine bir numûnedir." deniyor. Bu mektubun devamı olan üniversite Nurcuları namına Mustafa Ramazanoğlu'nun mektubunda da, Risale-i Nur'dan bahisle: "Nur topuzunu ehl-i küfür ve münkirlerin başına vurup; ya aklını başına alarak insan ol veya aklını başından çıkar, at, hayvan ol" denilmektedir.
87.sahifede yazılı bir mektubta:
"Bazen siyasî cereyanlar, Alevilerin fıtrî fedakârlıklarından istifade edip kendilerine âlet etmemek için, Nur dairesine çekmek büyük bir maslahattır. Madem Nur Şâkirdlerinin üstadı, İmam-ı Ali (R.A.)'dır. Elbette hakiki Alevilerin kemal-i iştiyakla o daireye girmeleri lâzımdır."
90.sahifede yazılı bir mektupta: "Dört Zülfikar, dört Asâ-yı Musâ'nın hacılarla Medine, Şam, Mısır ve Hind'e gönderildiği.." yine bu mektubun âhirinde: "Medresetü'z-Zehra'nın te'sisinin maddi çok mânileri bulunduğundan, şimdilik Nur Şâkirdlerinin hey'et-i mecmuasının bir dairesinden ibaret olduğu.."
90.sahifede yazılı bir mektubda: "Mısır, Şam ve Medine'ye gönderilmek üzerek Siracü'n-Nur'dan da İstanbul'da Re'fet vasıtasıyla, Hacı Bekir'e teslim edilse münasib olur. Yalnız İşârat-ı Seb'a ile Hücumât-ı Sitte'nin zeyli şimdilik içinde bulunmamalı. Çok ihtiyat ediniz. Gerçi Risale-i Nur her tarafta galebe ediyor, fakat gizli düşmanlar evham vermeğe çalışıyorlar." denilmektedir.

SANIKLARDAN BİLAHARE YAKALANMIŞ OLDUĞUNDAN, BİLİRKİŞİLERE TEDKİKE GÖNDERİLEMEYEN SAİR ESERLER VE MEKTUBLARDAKİ SUÇ MEVZUU OLAN YAZILARIN HULÂSALARI:

1365'te basılmış Zülfikar-Mu'cizât-ı Ahmediye ve Kur'aniye adlı iki kitabın 38-39-40. sahifelerinde: Teaddüt-ü zevcâtın (kaldırılması) suretperestliğin, medenî kanunla kadınlara erkekler derecesinde hak verilmesinin, tesettürün ref'inin; Kur'an'ın hükümlerine aykırı olduğu iddia edilmekte.. ve burada Said Nursî, Eskişehir Mahkemesinin bu mes'elelerden dolayı kendisini mahkum ettiğini hatırlamış olacak ki; bir hâşiyede:
"Ben de adliyenin mahkemesine derim ki: Binüçyüzelli senede ve her asırda üçyüzelli milyon Müslümanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsî ve hakiki bir düstûr-u İlâhiyi, üçyüzellibin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve binüçyüzelli senede geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidaen tefsir eden bir adamı mahkum eden haksız bir kararı, elbette rûy-ı zeminde adâlet varsa, o kararı red ve hükmü nakz edecektir." Keza diğer bir hâşiyede: "Tesettür-ü nisvan hakkındaki Otuzbirinci Mektub'un Yirmidördüncü Lem'a'sı, gayet kat'i bir surette isbat etmiştir ki: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir. Ref-i tesettür, fıtrata münâfidir."
14.sahifenin sonunda: "Hazret-i Muhammed (A.S.M.) hilafet saltanatından sonra ceberut ve fesad-ı ümmet olacağını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmıştır." Meyve risalesi'nin Onuncu Mes'ele'si, Emirdağı Çiçeği başlıklı yazının hatimesinde: مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ cümlesinin, Nur Şakirdlerinin geniş bir imha plânından, elim ve dehşetli bir belâdan, Denizli Hapsinden kurtulmalarına: النَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِ cümlesinin, bizdeki Hürriyet İnkılâbının Kur'an lehindeki neticelerini bozmak fikriyle, tebeddül-ü saltanat tarihine..

وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ cümlesinin de, bu vatanda felsefenin tahakkümü ile bu dindar millete tahavvüllerin vücuda gelmesine; لاَ اِكْرَاهَ فِى الدّيِنِ cümlesinin, dini, dünyadan tefrik ile dinde ikrah ve icbar olmadığından, hükûmetin lâik cumhuriyete dönmesine tekabül ettiği ve aynı tarihte bulunan cihad-ı mânevi mübarezesinde büyük bir kahraman, Risale-i Nur'dur ki; onun mânevi elmas kılıncı, maddi kılınçlara ihtiyaç bırakmıyor.
Ses Yok