Müdafalar | Müdafalar | 131
(1-190)
Risale-i Nur Şâkirdleri dünya siyasetine karışmıyorlar, tenezzül etmiyorlar, ehemmiyet vermiyorlar. Ve hakiki Şakirdleri, en dehşetli bir hasmına ve hakaretli tecavüzüne karşı, ona der: "Ben, seni idam-ı ebediden kurtarmağa ve fâni hayvaniyetin en süfli ve elim derecesinden, bir bâki insaniyet saadetine çıkarmağa çalışıyorum. Sen, benim ölümüme ve idamıma çalışıyorsun. Haydi def'ol!, senin ile uğraşmam; ne yaparsan yap. " diyor. Bu bahsin sonundaاَللّهُ وَلِىُّ الّذِينَ آمَنُوا cümlesiyle hem mana, hem cifirle Risale-i Nur'a bir remzi var." diyor ve kesiyor. Hâşiye olarak da : "Bâki kısmının şimdilik yazdırılmadığının sebebi, siyasete temasıdır. Evet اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَيَطْغَى o tağuta bakar ve baktırır." denilmektedir.
Bu kitabın sonunda, Said Nursî tarafından kitaba girmesi tensib olunan Hasan Feyzi'nin bir mektubu vardır. Hulâsası:
"Ey Risale-i Nur! Senin, hakkın dili, hakkın ilhâmı olup O'nun izni ile yazıldığına ve yazdırıldığına şüphe yok." "Ben, kimsenin malı değilim.Ben hiçbir kitabdan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbânî ve Kur'ânîyim. Bir lâyemut'un eserinden fışkıran kerametli bir Nûr'um." "Sen, çok feyizli ve rahmetli bir hak kitabsın. Bazı has ve hâlis talebelerini, evliya ve asfiya nişanlarıyla taltif ve tezyin ediyorsun. Hem, mahkemelere senin eczaların, bir mücrim, bir maznun sıfatıyla değil, belki bir muallim , bir mürebbi ve bir mürşid olarak girmiştir. Her divan-ı adâlette en büyük dehşet ve savletini, azamet ve izzetini parlak ve şa'şaalı bir surette gösterdin. Onları da imân ve Kur'an suyuyla yıkadın." "Ey Risale-i Nur'un bir hâdimi ve tercümanı olan Üstadım! Allah'ın abdi, İmam-ı Ali'nin (R.A.) mânevi veledi ve Gavs-ı A'zam'ın (K.S.) müridi olan Üstadım! Beni huzur-u âlî ve irfanına çıkar." "Ancak bir kilo kadar olan bir aylık erzakı ve zahiresi, paket halinde kağıtta sarılı ve çivide asılı duruyor. O yokluk içinde tükenmez bir varlığa kavuşuyor. Hediye ve behiyeleri almaktan çekiniyor. Zekat ve sadakaları, teberrük ve teberru'ları alsaydı, bugün bir milyon servet sahibi olurdu. Fakat O, tıpkı Cenab-ı Ömer'in dediği gibi: "Sırtıma fazla yük alırsam, Allah'ın habibi Muhammed'e (A.S.M.) ve yârânı olan kâmil ve vâsıllara yetişemem; yarı yolda kalırım." diyor. "Bütün eşya ve eflâkı senin için yarattım Habibim!" fermanına karşı, "Ben de, senin için onları terk ve feda ettim." diye verilen cevab-ı risalet-Penahiye ittibâen ve imtisalen; O da, dünya ve mâfiha muhabbet ve sevdasını terkederek, bütün hizmet ve himmetini ve şu ömr-ü nazenini envar-ı Kur'aniyenin intişarına sarf ve hasretmişir." denilmektedir. Yeni Türkçe olarak Hicrî 1366'da basılmış olan Asâ-yı Mûsâ kitabının Onbirinci Mes'elesinin hâtimesinde قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ sûresini cifir ve ebced hesabıyla tefsir edip; Nur Şâkirdlerinin Eskişehir Hapishanesinden, dehşetli bir şerden kurtulmalarını, haklarındaki imha plânının akim kalmasını haber veriyor." "Ve مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ cümlesinin, 1361 rakamıyla; yine Risale-i Nur Şâkirdlerinin geniş bir imha plânından, elim ve dehşetli bir belâdan, Denizli Hapishanesinden kurtulmalarını gösteriyor."
اَلنَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِ1328 tarihiyle ecnebi gaddarların hırs ve hasediyle, bizdeki Hürriyet İnkılâbının Kur'an lehindeki neticelerini bozmak fikriyle, tebeddül-ü saltanat ile aynı zamanda Birinci Dünya Harbinin patlamasına tekabül ettiğini.."
وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ 1347 tarihiyle; bu vatanda ehemmiyetli sarsıntılar, felsefenin tahakkümüyle bu dindar millette ehemmiyetli tahavvüller ve aynı tarihte İkinci Dünya Harbi mukaddemat-ı izhariyesi başlaması.." قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ
cümlesi, 1350 tarihiyle; dini, dünyadan tefrik ile, dinde ikrâha ve icbara ve mücâhede-i diniyeye, din için silahlı cihâda muarız olan hürriyet-i vicdan, bir kanun-u esasi ve bir düstûr-u siyasi oluyor. Bu tarihte hükümet, lâik cumhuriyete döner. Fakat ona mukabil manevi bir cihâd-ı dini, imân-ı tahkikî kılıncıyla olacak. Çünki; Dindeki rüşd ve irşad, hak ve hakikatı Nurlarla gösterecek derecede kuvvetli bir Nur, Kur'an'dan çıkacak diye haber veriyor." "Risale-i Nur'un hakiki bir şakirdi, en dehşetli bir hasmına ve hakaretli tecavüzüne karşı (Said'in bir mektubundan, bunun Mustafa Kemal olduğu anlaşılmaktadır.) ona der:
"Ey bedbaht! Ben, seni idam-ı ebediden kurtarmağa ve fâni hayvaniyetin en süflî ve elîm derecesinden bir bâki insaniyet saadetine çıkarmağa çalışıyorum. Sen, benim ölümüme ve idamıma çalışşıyorsun. Senin bu dünyadaki lezzetin pek az ve kısa, âhirette ceza ve belaların pek çok ve uzundur. Benim ölümüm bir terhistir. Haydi Defol! Senin ile uğraşmam; ne yaparsan yap."
110.Sahifede : "Risale-i Nur, bu kadar muannid ve mülhid bir asırda, her tarafta hakâik-ı Kur'aniyeyi mücahidâne neşrettiği halde, karşısına kimse çıkamadığından isbat eder ki: O'nun üstadı ve menba-ı feyzi ve mercii olan Kur'an semâvidir, beşer kelâmı değildir.
" 130.Sahifede: 23. Lem'a'da : "Bundan ondört sene evvel Ankara'ya gittim. İslâm ordusunun Yunan'a galebesinden neş'e alan ehl-i imânın kuvvetli efkârı içinde, gayet müdhiş bir zındıka fikri onu bozmak ve zehirlemek için dessâsâne çalıştığını gördüm. Eyvah! dedim. Bu ejderha imanın erkanına ilişecek. O vakit şu âyet-i kerimenin bedahet derecesinde Kur'an-ı Hakîm'den alınan kuvvetli bir bürhanını arabî ibaresinde yazdım. Fakat, maatteessüf o bürhan te'sirini gösteremedi; dinsizlik fikri hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu" denilmektedir. Bu kitabın sonunda, Halil İbrahim'in bir mektubunun altında, Medresetü'z-Zehrâ'nın erkanları ünvanıyla Husrev ve Re'fet'in ve küçük Isparta Talebeleri nâmına da Nazif, Selahaddin Çelebi, Küçük İbrahim Fakazlı isimleri ve ayrıca Mehmed Feyzi'nin bir medhiyesi ve yine bu sanık tarafından yazılmış (kitabtaki arabça kelimelere dair) lügatçe vardır. Muhtelif sanıklardan müteferrik halde bulunan Risalelerden (Bekir Palas'ın dosyasında bulunan Dördüncü Söz); "Anadolu'da Nur'un intişarıyla belaların def'i ve susturulduğu; nasılki sadaka, kazâyı ve belayı def'ederse, Risale-i Nur'un da yirmi senedir Anadolu'ya gelecek kazâ ve belâyı def'ettiği.." "Bu mektub yazılırken iki def'a güvercinin pencereye geldiği, mektubun mübarekiyetini tebrike geldiklerine kanaat getirdiğini.." "Zabıta âmirlerinden iki mühim zatın kendisiyle konuşmaktan çekindikerini; bu adamlar gibi me'murları bulunan bu hükümeti, hükümet diyerek merci bilip müracaat etmek, kar-ı akıl değildir, beyhudedir, zillettir. Ben derim ki: Bunlar içinde çok münafıklar var. Münafık kâfirden eşeddir.
Onun için kâfir Rus'un bana çektirmediğini çektiriyorlar." "Emeviler devlet-i İslâmiyeyi Arab milliyeti üzerine isnad ettirip rabıta-i İslâmiyeti rabıta-i milliyetten geri bıraktıklarından iki cihetten zarar gördüler. Birincisi: Milel-i sâireyi rencide ederek, tevahhüş ettiler.Diğeri: Unsuriyet ve milliyet esasları, adâlet ve hakkı takib etmediklerinden adâlet edilmez; zulm eder.
Rabıta-i dîniye yerine, rabıta-i milliye ikâme edilmez. Edilse adâlet olmaz, hakkaniyet gider." Aynı eserde Deccalın yalancı cennet ve cehenneminden bahsederken, "Sefih ve gaddar medeniyetin mühim bir vasıtası olan şimendifer, ehl-i sefahet için yalancı bir cennet getirir. Bîçâre ehl-i diyanet ve ehl-i İslâm için medeniyet elinde cehennem zebanisi gibi tehlike getirir; esaret ve sefaleti artar." denilmektedir.
Ses Yok