Müdafalar | Müdafalar | 134
(1-190)
29.Mektub risalesinin "Hücumat-ı Sitte'nin Zeyli" başlıklı yazı:
"İstikbalde gelecek nefret ve tahkirden sakınmak için, yâni: "Tuh o asrın gayretsiz adamlarına!" denildiği zaman, yüzümüze tükürük gelmemek veyahut silmek için şu mahrem zeyl yazılmıştır.
Avrupanın insaniyet-perver maskesi altındaki vahşi reislerinin sağır kulakları çınlasın!.. Bu vicdansız gaddarları bize musallat eden o insafsız zâlimlerin görmeyen gözlerine sokulsun! Bu asırda yüzbin cihette "Yaşasın cehennem!" dedirten mimsiz medeniyet-perestlerin başlarına vurulmak için yazılmış bir arzuhaldir." yazısıyla başlıyor..
"Bu yakınlarda, ehl-i ilhadın perde altında tecavüzleri gayet çirkin bir suret aldığından; çok bîçare ehl-i imâna ettikleri zâlimâne ve dinsizcesine tecavüz nev'inden; bana hususî ve gayr-ı resmî, kendim tamir ettiğim bir mabedimde, hususî bir-iki kardaşımla, hususî ibadetimle gizli ezan ve kametimize müdahele edildi. "Ne için Arabî kamet ediyorsunuz, gizli ezan okuyorsunuz!" denildi. Sükutta sabrım tükendi. Kabil-i hitab olmayan öyle vicdansız alçaklara değil, belki milletin mukadderatıyla, keyfî istibdat ile oynayan firavun-meşreb gizli komitenin başlarına derim ki: "Ey ehl-i bid'a ve ilhad!.. Altı sualime cevab isterim.
Birincisi : Dünyada hükûmet süren, hükmeden her kavmin, hatta insan eti yiyen yamyamların, vahşi ve canavar çete reislerinin dahi bir usûlu var, bir düstur ile hükmeder. Siz hangi usûl ile bu acib tecavüzü yapıyorsunuz?! Kanunuzu ibraz ediniz? Yoksa bazı alçak me'murların keyiflerini kanun mu kabûl ediyorsunuz? Böyle hususi ibadette kanun olmaz.
İkincisi : Nev-i beşerde, hususan bu asr-ı hürriyette ve bilhassa medeniyet dairesinde hükümfermâ hürriyet-i vicdan düstûrunu kırmak ve istihfaf etmek, dolayısıyla nev-i beşeri istihkar etmek ve itirazını hiçe saymak kadar cür'etinizle, hangi kuvvete dayanıyorsunuz?.. Hangi kuvvetiniz var ki, siz kendinize "lâ-dinî" ismini vermekle; ne dine ve ne de dinsizliğe ilişmemeği ilan ettiğiniz halde; dinsizliği mutaassıbane kendine bir din ittihaz etmek tarzında, din ve ehl-i dine böyle tecavüz elbette saklı kalmayacak!.. Sizden sorulacak! Yirmi hükûmetin birden itirazını hiçe sayar gibi, hürriyet-i vicdâniyeyi cebri bir surette, bozmağa çalışıyorsunuz.
Üçüncüsü : Mezheb-i Hanefi'nin ulviyetine ve sâfiyetine münâfi bir surette vicdanını dünyaya satan bir kısım ulemâ-i sû'un yanlış fetvalarıyla;
benim gibi Şâfiü'l-Mezheb adamlara, hangi usul ile teklif ediyorsunuz?... Bu meslekte milyonlarla etbâı bulunan Şafîi Mezhebini kaldırıp, bütün Şâfiileri Hanefileştirdikten sonra, bana zulm suretinde cebren teklif edilse, sizin gibi dinsizlerin bir usûlüdür, keyfî bir alçaklıktır. Öylelerin keyfine tabi' değiliz, tanımayız!...
Dördüncüsü: İslâmiyetle eskiden beri imtizaç ve ittihad eden ciddi dindar, dîne samimî hürmetkâr, Türklük Milletine bütün bütün zıd bir surette, frenklik mânasına, Türkçülük nâmıyla tahrifdârâne ve bidakârâne bir fetva ile "Türkçe kâmet et!" diye, benim gibi başka milletten olanlara teklif etmek hangi usul iledir? Evet, hakiki Türklerle dostâne ve uhuvvetkârane münasebettar olduğum halde, böyle sizin gibi frenk-meşreblerin Türkçülüğü ile hiçbir cihette münasebetim yoktur. Nasıl bana teklif ediyorsunuz? Hangi kanun ile?.. Milyonlarla efradı bulunan ve binler seneden beri milliyetini, lisanını unutmayan ve Türklerin hakiki vatandaşı ve eskiden beri cihâd arkadaşı olan Kürdlerin milliyetini kaldırıp, onların dinini onlara unutturduktan sonra; belki bizim gibi başka unsurdan sayılanlara teklifiniz, bir usûl-u vahşiyâne olur. Yoksa sırf keyfîdir. Eşhâsın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz!...
Beşincisi : Bir hükümetin kendi raiyetine ve raiyet kabul ettiği adamlara her kanunu tatbik etse de; raiyyet kabûl etmediği adamlara, kanununu tatbik edemez. Çünki onlar diyebilirler ki: "Madem bu muamelenizle biz raiyetiniz değiliz. Siz de hükûmetimiz değilsiniz."
Altıncısı: Madem ki sizlerle, itikadınızca ve bana edilen muameleye nazaran küllî bir muhalefetimiz var. Siz dininizi, âhiretinizi, dünyanız uğruna feda ediyorsunuz. Biz dahi hilâfınıza olarak; dünyamızı, dinimiz uğrunda ve âhiretimize her vakit feda etmeğe hazırız. Sizin zâlimâne, vahşiyâne hükmünüz altında bir-iki sene zelilâne geçecek hayatımızı kudsî bir şehâdeti kazanmak için feda etmek, bize âb-ı kevser hükmüne geçer. Fakat, Kur'an-ı Hakim'in feyzine ve işârâtına istinâden sizi titretmek için, size kat'i haber veriyorum ki:
Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız! Kahhar bir el ile bu fâni cennetinizden ve mahbubunuz olan dünyadan tard edilip ebedî zulümata çabuk atılacaksınız. Arkamdan, pek çabuk sizin Nemrudlaşmış reisleriniz gebertilecek, yanıma gönderilecek. Ben de huzur-u İlâhide yakalarını tutup, âdalet-i İlâhi ile onları esfel-i sâfiline atmakla intikamımı alacağım!...
Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz, bana ilişmeyiniz!... İlişseniz, intikamım muzaaf bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz!... Ben rahmet-i İlâhiden ümid ederim ki: Mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek. Ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp, başınızı dağıtacak. Cesaretiniz varsa ilişiniz!..Yapacağınız varsa, göreceğiniz de var!... " deniyor ve bir âyetle bitiriliyor.
7.Kısım, İşârat-ı Seb'a'da:
"Şeâir-i islamiyeyi tağyire teşebbüs edenlerin senetleri ve hüccetleri, yine her fena şeylerde olduğu gibi, ecnebileri körü körüne taklitçilik yüzünden geliyor. Onları taklid etmek zîşuurun kârı değil. Çünki; ecnebi diyarına, lisan-ı Şeriatta "Dârü'l-Harb" denilir. Dârül-Harb'de çok şeylere cevaz olabilir ki, Diyar-ı İslâm'da mesağ olamaz." "Ehl-i ilhada kapılan ulemâ-î sû, milleti aldatmak için diyorlar ki: "İmam-ı A'zam sair imamlara muhalif olarak demiş ki: İhtiyaç olsa, diyar-ı baîdede, Arabî bilmeyen, ihtiyaç derecesine göre; Fâtiha yerine tercümesi cevazı var. Öyle ise bizde muhtacız; Türkçe okuyabiliriz."
Elcevab : İmanın za'fiyetinden gelen ve menfi fikr-i milliyetten çıkan ve Arabîye karşı nefret meyli saikasıyla tercüme edip, Arabî aslını terk etmek, dini terk etmektir." "Körükörüne taklitçiliğe alışan buradaki hamiyetfüruşlar diyorlar ki: "Madem Hıristiyan dininde bir inkılâb oldu. Öyle ise İslamiyette de böyle bir dini inkılab olabilir?" Elcevab : "Fürat-ı İslamiye, değişmeğe kabil bir libas hükmünde değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya Şeritı inkar ve tekzib etmekdir. Onları tebdil eden, başını dinden çıkarıyor."
Ses Yok