Müdafalar | Müdafalar | 135
(1-190)
"Ehl-i bid'a diyorlar ki: "Bu taassub-u dini bizi geri bıraktı. Bu asırda yaşamak, taassubu bırakmakla olur. Avrupa, taassubu bıraktıktan sonra terakki etti."
Elcevab : Yanlıştır. Avrupa dininde mütaassıptır. Ehl-i İslâm ne vakit dinine temessük etmiş ise, nisbeten o zaman terakki etmiş. Ne vakit salâbetini terk etmişse, tedenni etmiştir. Acaba bu ehl-i bid'a ve daha doğrusu ehl-i ilhâd, bu dinsizlikte hangi menfaatı buluyorlar?.... Dünyada en büyük ahmak odur ki, böyle dinsiz serserilerden terakki ve saadet-i hayatiyeyi beklesin. Böyle ahmaklardan mühim bir mevki işgal eden birisi demiş ki: "Biz, Allah Allah diye diye geri kaldık. Avrupa, top tüfenk diye diye ileri gitti." Bu ahmakların arkasında bedbaht gâfiller de bulunduğundan deriz ki: Dünya bir misafirhânedir. Madem ölüm var, kabre girilecek; bu hayat gidiyor, bâki bir hayat geliyor. Bir defa top tüfek dense, bin defa Allah, Allah demek lâzım gelir. Tahribatçı ehl-i bid'adan bir kısmı, güya dini milliyetle takviye etmek isterler. Ey meczub akılsızlar, câhil sofiler! İslâmiyet; esassız, garazkâr ve zulümkâr unsuriyet toprağına dikilmez! Onu oraya dikmeye çalışmak, ahmakâne, bid'akârane bir teşebbüstür. İkinci kısım milliyetçilere deriz ki: Ey sarhoş hamiyetfüruşlar! Bir asır evvel, milliyet asrı olabilirdi. Ebedî ve dâimi olan İslamiyet milliyeti, muvakkat unsuriyet ile bağlanmaz ve aşılanmaz." Cenâb-ı Hak; Şeriat-ı İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir ifsad zamanında bir müceddit yahud bir nev'i Mehdî hükmünde mübarek zatları göndermiş. Madem âdeti öyle cereyan ediyor. Âhirzamanın en büyük fesadı zamanında da, elbette en büyük bir müctehid ya müceddit veya mehdî gibi zat-ı nûraniyi gönderecek. O zat da, Ehl-i Beyt-i Nebevî'den (A.S.M.) olacaktır. Hazret-i Mehdi'nin cemiyet-i nûrâniyesi (Nurcular olduğunda şüphe yoktur), Süfyan komitesinin tahribat-ı bid'akârânesini tamir edecek; Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecek. Yani: Âlem-i İslâmiyette, risâlet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkar niyetiyle Şeriat-ı Ahmediyeyi tahribe çalışan Süfyan komitesini, Hazret-i Mehdî cem'iyeti mu'cizekâr kılıncıyla öldürecek ve dağıtacaktır." denilmektedir.
8.Lem'a risalesinde :“gadiriyyel vakti” cümlesindeki “gadiri” kelimesi; üç farkla, takdir ve istihsanla Hulûsi-i Sâni olan Sabri'ye (Haşiye) tevafuk ediyor. Hazret-i Şeyh-i Geylâni; Sabrî, Süleyman, Bekir gibi daha dört arkadaşı Said'in arkasında görmüş, haber vermiş. Daha sair arkadaşlara da işaret var. Şimdi izhâra lüzum olmadığından, bana tam görünmüyor. 1364: Said'in elli senelik müddetinde inâyete mazhar olacağını; 1314'te ve 10'da tedrise başlayacağını; 1352'ye kadar aynı esas üzerine inâyet feyzi altında devam ettiği çıkarıldıktan sonra dahi, 12 sene inâyetle mazhar olmasının rahmet-i İlâhiyeden beklendiği.. " yazılıyor. 16.Lem'a'dan : "Harb belası bizim hizmet-i Kur'aniyemize mühim bir zarardır. Kadir-i Külli Şey, bir dakikada bu zülumatlı ve rahmetsiz bulutları izale edip, hakaîk-ı Şeriatı güneş gibi gösterir. Onun rahmetinden bekleriz ki bize pahalı satmasın. Baştakilerin başlarına akıl ve kalblerine iman versin; o vakit kendi kendine iş düzelir." "Madem ki sizin elinizdeki nurdur. Nurdan zarar gelmez. Neden arkadaşlarınıza ihtiyatı tavsiye ediyorsunuz?" "Bu suale karşı muhtasar cevabım şudur: Baştaki başların çoğu sarhoştur; okumaz. Okusa da anlamaz. Yanlış mâna verip ilişir. İlişmemek için aklı başına gelinceye kadar göstermemek lâzımdır. Onu için kardeşlerime tavsiye ediyorum ki: İhtiyat etsinler, Nâ-ehillerin ellerine hakikatları vermesinler." denilmektedir. 17.Lem'a'da : "Ecnebilerin tağutlarıyla ve fünûn-u tabîiyeleriyle dalâlete gidenlere ve onu körü körüne taklid edip, ittiba edenlere binler nefret ve teessüfler!... Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız!... Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefahet ve batıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Sefihâne taklid edenler; ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip, kendi kendinizi ve kardaşlarınızı idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki!.. Siz ahlaksızcasına ittiba ettikçe, hakikat davasında yalancılık ediyorsunuz. Çünki şu suretle ittibanız, milliyetinize karşı bir istihfafdır ve millete bir istihzâdır! Ey kafirlerin çokluklarından ve onların bazı hakâik-ı imâniyenin inkarındaki ittifaklarından telâşa düşen ve itikadını bozan biçare insan! Bil ki: Ehemmiyet, kemiyette, adet çokluğunda değildir. İnsan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılab eder. İnsan, bazı frenkler ve frenk-meşrebler gibi ihtirasat-ı hayvaniyede terakki ettikçe,daha şiddetli bir hayvaniyet mertebesi alır . Görüyorsun ki Hayvanat, kemiyet ve adet itibarıyla hadsiz bir çokluğu varken ve ona nisbeten insan gayet az iken, umum nev-i hayvanat üstünde sultan, halife ve hâkim olmuştur. İşte muzır kâfirler ve kâfirlerin yolunda giden sefihler, Cenab-ı Hak'kın hayvanatından bir nevi habisdirler ki, Fâtır-ı Hakîm, onları dünyanın imareti için halk etmiştir.. İşte o küffârın ve ehl-i dalâletin, bir hakikat-ı imâniyeyi inkar ve nefy etmelerinde kuvvet yoktur. Madem ki küfür ve dalaletin mahiyeti nefydir, inkardır; cehildir ve ademdir. Küffarın kesretle ittifakı ehemmiyetsizdir." "Ey Müslümanları şiddetle dünyaya teşvik eden ve san'at ve terakkiyat-ı ecnebiyeye cebr ile sevk eden bedbaht hamiyet-füruş! Dikkat et, bu milletin bazılarının din ile bağlandıkları rabıtaları kopmasın! Eğer böyle ahmakâne körü körüne topuzların altında onların dinden rabıtaları kopsa, o vakit hayat-ı içtimaiyede birer semm-i katil hükmünde o dinsizler zarar verecekler."
Ey bedbaht fâsık adam! Fâsıkların kesretine aldanma, "Ekseriyetin efkârı benimledir" deme!.. Çünki fâsık adam, fıskı isteyerek ve bizzat taleb edip girmemiş belki içine düşmüş çıkamıyor. Hiç bir fâsık yoktur ki sâlih olmasını temenni etmesin ve âmirini ve reisini dindar görmek istemesin.
Eğer sende bu biçare millete karşı hamiyet varsa ve ulüvv-ü himmetten dem vurduğun yalan olmazsa, hayat-ı bâkiyeye davet eden ezelden gelen Kur'an'la imdad etmek lâzım gelir. "Zannedermisin ki: 'Bu milletin fakr u hâli, dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tenbellikten neş'et ediyor.' Hata ediyorsun. Görmüyor musun; Çin ve Hind'de Mecûsî ve Berâhime ve Afrika'daki Zenciler gibi Avrupa'nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler. Sizin cebren böyle ehl-i imanı mimsiz medeniyete sevketmekteki maksadınız, âsâyişi ve memlekette emniyeti kolayca idare etmek ise, yine hata ediyorsunuz. Çünki, itikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idaresi ve onlar içinde âsâyişin te'mini, binler ehl-i salâhın idaresinden daha müşkildir. İşte bu esaslara binaen ehl-i islâmı dünyaya ve hırsa teşvik etmeğe ihtiyaç yoktur. Terakkiyat ve âsâyişler bununla te'min edilmez. Belki, teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu da, dinin emr-i kudsiyesiyle ve takva ve salâbet-i diniye ile olur." denilmektedir.
__________
Hâşiye : Kararnâmede, Halıcı Sabrî denilmişse de, hakikatta Santral Sabri'ye aittir.
Elcevab : Yanlıştır. Avrupa dininde mütaassıptır. Ehl-i İslâm ne vakit dinine temessük etmiş ise, nisbeten o zaman terakki etmiş. Ne vakit salâbetini terk etmişse, tedenni etmiştir. Acaba bu ehl-i bid'a ve daha doğrusu ehl-i ilhâd, bu dinsizlikte hangi menfaatı buluyorlar?.... Dünyada en büyük ahmak odur ki, böyle dinsiz serserilerden terakki ve saadet-i hayatiyeyi beklesin. Böyle ahmaklardan mühim bir mevki işgal eden birisi demiş ki: "Biz, Allah Allah diye diye geri kaldık. Avrupa, top tüfenk diye diye ileri gitti." Bu ahmakların arkasında bedbaht gâfiller de bulunduğundan deriz ki: Dünya bir misafirhânedir. Madem ölüm var, kabre girilecek; bu hayat gidiyor, bâki bir hayat geliyor. Bir defa top tüfek dense, bin defa Allah, Allah demek lâzım gelir. Tahribatçı ehl-i bid'adan bir kısmı, güya dini milliyetle takviye etmek isterler. Ey meczub akılsızlar, câhil sofiler! İslâmiyet; esassız, garazkâr ve zulümkâr unsuriyet toprağına dikilmez! Onu oraya dikmeye çalışmak, ahmakâne, bid'akârane bir teşebbüstür. İkinci kısım milliyetçilere deriz ki: Ey sarhoş hamiyetfüruşlar! Bir asır evvel, milliyet asrı olabilirdi. Ebedî ve dâimi olan İslamiyet milliyeti, muvakkat unsuriyet ile bağlanmaz ve aşılanmaz." Cenâb-ı Hak; Şeriat-ı İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir ifsad zamanında bir müceddit yahud bir nev'i Mehdî hükmünde mübarek zatları göndermiş. Madem âdeti öyle cereyan ediyor. Âhirzamanın en büyük fesadı zamanında da, elbette en büyük bir müctehid ya müceddit veya mehdî gibi zat-ı nûraniyi gönderecek. O zat da, Ehl-i Beyt-i Nebevî'den (A.S.M.) olacaktır. Hazret-i Mehdi'nin cemiyet-i nûrâniyesi (Nurcular olduğunda şüphe yoktur), Süfyan komitesinin tahribat-ı bid'akârânesini tamir edecek; Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecek. Yani: Âlem-i İslâmiyette, risâlet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkar niyetiyle Şeriat-ı Ahmediyeyi tahribe çalışan Süfyan komitesini, Hazret-i Mehdî cem'iyeti mu'cizekâr kılıncıyla öldürecek ve dağıtacaktır." denilmektedir.
8.Lem'a risalesinde :“gadiriyyel vakti” cümlesindeki “gadiri” kelimesi; üç farkla, takdir ve istihsanla Hulûsi-i Sâni olan Sabri'ye (Haşiye) tevafuk ediyor. Hazret-i Şeyh-i Geylâni; Sabrî, Süleyman, Bekir gibi daha dört arkadaşı Said'in arkasında görmüş, haber vermiş. Daha sair arkadaşlara da işaret var. Şimdi izhâra lüzum olmadığından, bana tam görünmüyor. 1364: Said'in elli senelik müddetinde inâyete mazhar olacağını; 1314'te ve 10'da tedrise başlayacağını; 1352'ye kadar aynı esas üzerine inâyet feyzi altında devam ettiği çıkarıldıktan sonra dahi, 12 sene inâyetle mazhar olmasının rahmet-i İlâhiyeden beklendiği.. " yazılıyor. 16.Lem'a'dan : "Harb belası bizim hizmet-i Kur'aniyemize mühim bir zarardır. Kadir-i Külli Şey, bir dakikada bu zülumatlı ve rahmetsiz bulutları izale edip, hakaîk-ı Şeriatı güneş gibi gösterir. Onun rahmetinden bekleriz ki bize pahalı satmasın. Baştakilerin başlarına akıl ve kalblerine iman versin; o vakit kendi kendine iş düzelir." "Madem ki sizin elinizdeki nurdur. Nurdan zarar gelmez. Neden arkadaşlarınıza ihtiyatı tavsiye ediyorsunuz?" "Bu suale karşı muhtasar cevabım şudur: Baştaki başların çoğu sarhoştur; okumaz. Okusa da anlamaz. Yanlış mâna verip ilişir. İlişmemek için aklı başına gelinceye kadar göstermemek lâzımdır. Onu için kardeşlerime tavsiye ediyorum ki: İhtiyat etsinler, Nâ-ehillerin ellerine hakikatları vermesinler." denilmektedir. 17.Lem'a'da : "Ecnebilerin tağutlarıyla ve fünûn-u tabîiyeleriyle dalâlete gidenlere ve onu körü körüne taklid edip, ittiba edenlere binler nefret ve teessüfler!... Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız!... Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefahet ve batıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Sefihâne taklid edenler; ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip, kendi kendinizi ve kardaşlarınızı idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki!.. Siz ahlaksızcasına ittiba ettikçe, hakikat davasında yalancılık ediyorsunuz. Çünki şu suretle ittibanız, milliyetinize karşı bir istihfafdır ve millete bir istihzâdır! Ey kafirlerin çokluklarından ve onların bazı hakâik-ı imâniyenin inkarındaki ittifaklarından telâşa düşen ve itikadını bozan biçare insan! Bil ki: Ehemmiyet, kemiyette, adet çokluğunda değildir. İnsan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılab eder. İnsan, bazı frenkler ve frenk-meşrebler gibi ihtirasat-ı hayvaniyede terakki ettikçe,daha şiddetli bir hayvaniyet mertebesi alır . Görüyorsun ki Hayvanat, kemiyet ve adet itibarıyla hadsiz bir çokluğu varken ve ona nisbeten insan gayet az iken, umum nev-i hayvanat üstünde sultan, halife ve hâkim olmuştur. İşte muzır kâfirler ve kâfirlerin yolunda giden sefihler, Cenab-ı Hak'kın hayvanatından bir nevi habisdirler ki, Fâtır-ı Hakîm, onları dünyanın imareti için halk etmiştir.. İşte o küffârın ve ehl-i dalâletin, bir hakikat-ı imâniyeyi inkar ve nefy etmelerinde kuvvet yoktur. Madem ki küfür ve dalaletin mahiyeti nefydir, inkardır; cehildir ve ademdir. Küffarın kesretle ittifakı ehemmiyetsizdir." "Ey Müslümanları şiddetle dünyaya teşvik eden ve san'at ve terakkiyat-ı ecnebiyeye cebr ile sevk eden bedbaht hamiyet-füruş! Dikkat et, bu milletin bazılarının din ile bağlandıkları rabıtaları kopmasın! Eğer böyle ahmakâne körü körüne topuzların altında onların dinden rabıtaları kopsa, o vakit hayat-ı içtimaiyede birer semm-i katil hükmünde o dinsizler zarar verecekler."
Ey bedbaht fâsık adam! Fâsıkların kesretine aldanma, "Ekseriyetin efkârı benimledir" deme!.. Çünki fâsık adam, fıskı isteyerek ve bizzat taleb edip girmemiş belki içine düşmüş çıkamıyor. Hiç bir fâsık yoktur ki sâlih olmasını temenni etmesin ve âmirini ve reisini dindar görmek istemesin.
Eğer sende bu biçare millete karşı hamiyet varsa ve ulüvv-ü himmetten dem vurduğun yalan olmazsa, hayat-ı bâkiyeye davet eden ezelden gelen Kur'an'la imdad etmek lâzım gelir. "Zannedermisin ki: 'Bu milletin fakr u hâli, dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tenbellikten neş'et ediyor.' Hata ediyorsun. Görmüyor musun; Çin ve Hind'de Mecûsî ve Berâhime ve Afrika'daki Zenciler gibi Avrupa'nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler. Sizin cebren böyle ehl-i imanı mimsiz medeniyete sevketmekteki maksadınız, âsâyişi ve memlekette emniyeti kolayca idare etmek ise, yine hata ediyorsunuz. Çünki, itikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idaresi ve onlar içinde âsâyişin te'mini, binler ehl-i salâhın idaresinden daha müşkildir. İşte bu esaslara binaen ehl-i islâmı dünyaya ve hırsa teşvik etmeğe ihtiyaç yoktur. Terakkiyat ve âsâyişler bununla te'min edilmez. Belki, teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu da, dinin emr-i kudsiyesiyle ve takva ve salâbet-i diniye ile olur." denilmektedir.
__________
Hâşiye : Kararnâmede, Halıcı Sabrî denilmişse de, hakikatta Santral Sabri'ye aittir.
Ses Yok