Müdafalar | Müdafalar | 137
(1-190)
MUHTELİF SANIKLARDAN YAKALANMIŞ VE MÜTEADDİT DOSYALAR İÇİNDE BULUNAN MEKTUBLARDIR
Sabri Halıcı'nın dosyasında Said Nursî imzalı bir mektubda, "Bayramda arabî tekbirler alınacağı" müjdelenmekte; "birgün şeair-i İslâmiyenin, Anadolu'da "Allahu Ekber! Allahu Ekber!"ler ile kendini göstereceğinden" bahsolunmakta.. Sabri Halıcı, "Nur'un Birinci Santralı" olarak vasıflandırılmaktadır. Sabri imzalı daktilo ile yazılmış iki mektubta, "Liste halinde gösterilen Risale-i Nur'un başkalarına okundurulup, yazdırıldığı" açıklanmakta; "fevc fevc genç talebeler sabahtan akşama kadar Risale-i Nur'u yazıp, okumak için mağazalarına geldikleri" bildirilmektedir.
Hasan Kıratlı'nın dosyasında, Said imzalı bir mektubda: "Yedi yaşından on yaşına kadar masum çocuklar, faytonla gezdiğim vakit beni görünce koşup, ellerime sarılmalarının hikmeti nedir diye hayret ediyordum. Birden ihtar edildi ki; küçük masumlar taifesi bir hiss-i kablelvuku ile, Risale-i Nur ile saadet bulacaklarını, tehlike-i maneviyelerden kurtulacaklarını hissettiklerini anladım." denmektedir. Said Nursî imzalı diğer bir mektubda: "Emirdağ üzerinde uçan tayyarelerin kendisinin faytonunu takib ettikleri ve kendisini aradıkları.." birçok Şâkirdlerine de tasdik ettirmek suretiyle yazılmaktadır.
İbrahim Fakazlı'nın dosyasında, 125 sayılı Said imzalı mektubta: "Ahmed Feyzi'nin üç seneden beri yazdığı istihrâcât-ı gaybiye ve sikke-i gaybiyeyi mütalaa ettiği ve Risale-i Nur'un kıymetini tam hadis ve âyetlerle isbat etmesine karşı, hayret ve istihsanla "maşâallah, bârekallah" dediği; bu âyetler ve hadislerin müttefikan bu asırda bir hakikat-ı nûrâniyeye işaret ettikleri, âhirzamanda gelecek bir müceddit-i ekberi gösterdikleri... o gelecek zâtın ve cem'iyetinin üç vazifesinden en ehemmiyetlisi, imânı kurtarmak olduğu; Şeriatı ihya ve hilafeti tatbik gibi çok geniş dairede hükmeden bu iki vazifesini nazara almamalarının zararsız olduğu fakat Nur'un muarızlarının hususan siyasî taifenin tenkidine ve hücûmuna vesile olabileceği, onun için kendisinin müdakkik kardaşımızın risaleceğinin bir kısmını ve bazı cümlelerini kaldırıp, ta'dil ederek göndereceği..." yazılıyor.
Said Nursî imzalı bir mektupta: "On lirayı, üzerinde sûret bulunduğu için gönderdiği.." yazılıyor.
Said Nursî imzalı bir mekktubta: "Dârü'l-fünûn'a inkılab eden Harbiye Nezaretinin kapısındaki “İnna fetahna leke fehhan mübina “
hatt-ı Kur'aniyenin üzeri mermer taşlar ile kapatılmış iken, şimdi yeniden hatt-ı Kur'aniyeye bir numûne ve müsaade ve Risale-i Nur'un takib ettiği maksadına bir vesile ve üniversitenin ileride bir Nur medresesi olmasına işaret" olarak gösterilmektedir. Yine bu mektubta, sanıklardan Berber Burhan ve Berber hıfzı, Nur'un birer kahramanı olarak gösterilmektedir.
İbrahim Fakazlı imzalı bir mektubta: "Bizi ihya eden Nurları aldık. Derhal teksir edip, Ankara'dan bu tarafa gönderdik. Daha da gönderiyoruz." denilmektedir.
Yine Küçük İbrahim imzalı diğer bir mektubta, Nurcuların mahkemesinden bahisle: "Son aylar içindeki Nur'a tecavüzler, ekmeğimize yağ sürmüş. Atılan zehirli oklar, bize bir kamçı hükmüne geçip; ezeli ve ebedî davamıza, ateşe barut döker gibi teshir ederek, Nur'u coşturmuş!.. Nur'un bütün unsurları pür-faaliyet kesilmiş, devam ediyor ve edecektir. Bu cihâd-ı ekberin şükrünü acaba nasıl ifa edelim. Afyon'un meşhur zindanlarında, Allah uğruna, Şeriat uğruna cidal içindeki kardaşlarımızı hatırladıkça ciğerlerimiz delik deşik oluyor... Ezeli ve ebedî din düşmanları, ya boyun eğip teslim olacaklar, ya kahrolup geberecekler!" denilmektedir.
Said Nursî imzalı "Tekbiratü'l-Hüccâc fî Arafat" başlıklı mektubta: "Nur'un ehemmiyetli bir kısım Şakirdlerinin pek musırrane olarak, âhirzamanda gelen Âl-i Beyt'in büyük bir mürşidi seni zannediyorlar. Sen de onların fikirlerini musırrâne kabul etmiyorsun ve çekiniyorsun. Bu bir tezaddır, hallini isteriz?" diye sormaları sebebiyle onlara cevab olmak üzere:
"Mehdi-i Âl-i Resûl'ün temsil ettiği kudsî cemaatin şahs-ı manevisinin üç vazifesi olduğu, bunların:
1-İmânı kurtarmak,
2-Hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ünvanıyla şeair-i İslamiyeyi ihya etmek,
3-Ve inkılâbât-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve Şeriat-ı Muhammediye'nin kanunlarının bir derece ta'tile uğramasıyla, o zat, bu vazife-i uzmâyı yapmağa çalışır.
Nur şakirdleri, birinci vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur'da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeleri de buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecededir diye, Risale-i Nur'un şahs-ı mânevisini haklı olarak bir nev'i Mehdi telakki ediyorlar. O şahs-ı mânevinin mümessili olan biçare tercümanını zannettiklerinden, bazen o ismi ona da veriyorlar. Hatta evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde "Risale-i Nur'u aynı o âhirzamanın hidayet edicisi olduğu bu tahkikatla te'vil ile anlaşılır." diyorlar. İki noktada bir iltibas var, te'vil lazımdır.
Birincisi : Ahirde iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller; fakat hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ve ittihad-ı İslâm, avamda ve ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkârında o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Gerçi her asırda hidayet edici bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat her biri üç vazifeden birisini bir cihetle yapması itibarıyla, âhirzamanın büyük Mehdisi ünvanını almamışlar.
Sabri Halıcı'nın dosyasında Said Nursî imzalı bir mektubda, "Bayramda arabî tekbirler alınacağı" müjdelenmekte; "birgün şeair-i İslâmiyenin, Anadolu'da "Allahu Ekber! Allahu Ekber!"ler ile kendini göstereceğinden" bahsolunmakta.. Sabri Halıcı, "Nur'un Birinci Santralı" olarak vasıflandırılmaktadır. Sabri imzalı daktilo ile yazılmış iki mektubta, "Liste halinde gösterilen Risale-i Nur'un başkalarına okundurulup, yazdırıldığı" açıklanmakta; "fevc fevc genç talebeler sabahtan akşama kadar Risale-i Nur'u yazıp, okumak için mağazalarına geldikleri" bildirilmektedir.
Hasan Kıratlı'nın dosyasında, Said imzalı bir mektubda: "Yedi yaşından on yaşına kadar masum çocuklar, faytonla gezdiğim vakit beni görünce koşup, ellerime sarılmalarının hikmeti nedir diye hayret ediyordum. Birden ihtar edildi ki; küçük masumlar taifesi bir hiss-i kablelvuku ile, Risale-i Nur ile saadet bulacaklarını, tehlike-i maneviyelerden kurtulacaklarını hissettiklerini anladım." denmektedir. Said Nursî imzalı diğer bir mektubda: "Emirdağ üzerinde uçan tayyarelerin kendisinin faytonunu takib ettikleri ve kendisini aradıkları.." birçok Şâkirdlerine de tasdik ettirmek suretiyle yazılmaktadır.
İbrahim Fakazlı'nın dosyasında, 125 sayılı Said imzalı mektubta: "Ahmed Feyzi'nin üç seneden beri yazdığı istihrâcât-ı gaybiye ve sikke-i gaybiyeyi mütalaa ettiği ve Risale-i Nur'un kıymetini tam hadis ve âyetlerle isbat etmesine karşı, hayret ve istihsanla "maşâallah, bârekallah" dediği; bu âyetler ve hadislerin müttefikan bu asırda bir hakikat-ı nûrâniyeye işaret ettikleri, âhirzamanda gelecek bir müceddit-i ekberi gösterdikleri... o gelecek zâtın ve cem'iyetinin üç vazifesinden en ehemmiyetlisi, imânı kurtarmak olduğu; Şeriatı ihya ve hilafeti tatbik gibi çok geniş dairede hükmeden bu iki vazifesini nazara almamalarının zararsız olduğu fakat Nur'un muarızlarının hususan siyasî taifenin tenkidine ve hücûmuna vesile olabileceği, onun için kendisinin müdakkik kardaşımızın risaleceğinin bir kısmını ve bazı cümlelerini kaldırıp, ta'dil ederek göndereceği..." yazılıyor.
Said Nursî imzalı bir mektupta: "On lirayı, üzerinde sûret bulunduğu için gönderdiği.." yazılıyor.
Said Nursî imzalı bir mekktubta: "Dârü'l-fünûn'a inkılab eden Harbiye Nezaretinin kapısındaki “İnna fetahna leke fehhan mübina “
hatt-ı Kur'aniyenin üzeri mermer taşlar ile kapatılmış iken, şimdi yeniden hatt-ı Kur'aniyeye bir numûne ve müsaade ve Risale-i Nur'un takib ettiği maksadına bir vesile ve üniversitenin ileride bir Nur medresesi olmasına işaret" olarak gösterilmektedir. Yine bu mektubta, sanıklardan Berber Burhan ve Berber hıfzı, Nur'un birer kahramanı olarak gösterilmektedir.
İbrahim Fakazlı imzalı bir mektubta: "Bizi ihya eden Nurları aldık. Derhal teksir edip, Ankara'dan bu tarafa gönderdik. Daha da gönderiyoruz." denilmektedir.
Yine Küçük İbrahim imzalı diğer bir mektubta, Nurcuların mahkemesinden bahisle: "Son aylar içindeki Nur'a tecavüzler, ekmeğimize yağ sürmüş. Atılan zehirli oklar, bize bir kamçı hükmüne geçip; ezeli ve ebedî davamıza, ateşe barut döker gibi teshir ederek, Nur'u coşturmuş!.. Nur'un bütün unsurları pür-faaliyet kesilmiş, devam ediyor ve edecektir. Bu cihâd-ı ekberin şükrünü acaba nasıl ifa edelim. Afyon'un meşhur zindanlarında, Allah uğruna, Şeriat uğruna cidal içindeki kardaşlarımızı hatırladıkça ciğerlerimiz delik deşik oluyor... Ezeli ve ebedî din düşmanları, ya boyun eğip teslim olacaklar, ya kahrolup geberecekler!" denilmektedir.
Said Nursî imzalı "Tekbiratü'l-Hüccâc fî Arafat" başlıklı mektubta: "Nur'un ehemmiyetli bir kısım Şakirdlerinin pek musırrane olarak, âhirzamanda gelen Âl-i Beyt'in büyük bir mürşidi seni zannediyorlar. Sen de onların fikirlerini musırrâne kabul etmiyorsun ve çekiniyorsun. Bu bir tezaddır, hallini isteriz?" diye sormaları sebebiyle onlara cevab olmak üzere:
"Mehdi-i Âl-i Resûl'ün temsil ettiği kudsî cemaatin şahs-ı manevisinin üç vazifesi olduğu, bunların:
1-İmânı kurtarmak,
2-Hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ünvanıyla şeair-i İslamiyeyi ihya etmek,
3-Ve inkılâbât-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve Şeriat-ı Muhammediye'nin kanunlarının bir derece ta'tile uğramasıyla, o zat, bu vazife-i uzmâyı yapmağa çalışır.
Nur şakirdleri, birinci vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur'da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeleri de buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecededir diye, Risale-i Nur'un şahs-ı mânevisini haklı olarak bir nev'i Mehdi telakki ediyorlar. O şahs-ı mânevinin mümessili olan biçare tercümanını zannettiklerinden, bazen o ismi ona da veriyorlar. Hatta evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde "Risale-i Nur'u aynı o âhirzamanın hidayet edicisi olduğu bu tahkikatla te'vil ile anlaşılır." diyorlar. İki noktada bir iltibas var, te'vil lazımdır.
Birincisi : Ahirde iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller; fakat hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ve ittihad-ı İslâm, avamda ve ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkârında o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Gerçi her asırda hidayet edici bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat her biri üç vazifeden birisini bir cihetle yapması itibarıyla, âhirzamanın büyük Mehdisi ünvanını almamışlar.
Ses Yok