Müdafalar | Müdafalar | 140
(1-190)
Ali Akdağ'ın Husrev'e yazdığı bir mektubta: "Mu'cizat-ı Ahmediye (A.S.M.) ve Mi'rac Risaleleri gibi ilaçlı risalelerden ve Asâ-yı Mûsâ'dan gönderilmesini, çok arayanlar bulunduğunu, satılacağını; Üstaddan gelen mektubların gönderilmemesinin kendilerini mahzun bıraktığı" yazılıyor.

Sabri Halıcı'nın Üstadına yazdığı bir mektubta: "Size son günlerde yapılan mel'unâne tecavüzlarden dolayı mahzunuz. Bu zamanda bütün âlem-i İslâm, fevc fevc isyan deryasında gark olduğu malumdur. Bunları kurtarmak için bu asrın bir şefaatçısı olmak lâzımdır. O şefaatçı da Risale-i Nur'dur. Bugünkü asrımızda, otuzbir sene bu işkenceler içinde Hazret-i Eyyûbvâri (A.S.) zulme tahammül edecek yoktur. Cenab-ı Hak kalbimizi ıslah etsin. Bu zalimlerin zulmünden âlem-i İslâm'ı kurtarsın" denilmektedir.

Said Nursî'nin bir mektubunda : "Üniversiteyi tenvire çalışan Salahaddin, Abdurrahman ve Mustafa Oruc'a yeni Türçe Âsa-yı Mûsâ'dan beş mecmua gönderildiği.."
Risale-i Nur'u yazmanın uhrevî ve dünyevî pekçok faideleri olduğu; bunların da:
1-Ehl-i dalâlete karşı manen mücahede etmek..
2-Üstadına neşr-i hakikatta yardım etmek..
3-Müslümanlara iman cihetinde yardım etmek..
4-Kalem ile ilmi tahsil etmek...
5-Bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen tefekkürî ibadeti yapmak...
Dünyevi faideleri:
1-Rızıkta bereket...
2-Kalbde rahat ve sürûr..
3-Maişette suhûlet..
4-İşlerinde muvaffakiyet...
5-Bütün Nur Talebelerinin dualarına hissedar olmak... olduğu ve bunların yakında gençlik tarafından idrak olunup, üniversitenin bir Nur Mektebi haline döneceği" yazılıyor.
Said Nursî imzalı diğer bir mektubta: "Şeair-i İslâmiyeye zarar verenler oniki-onaltı sene zarfında büyük darbeler yiyecekler, diye bana ihtar edildi. O iki sene sonra en müdhişi dünyayı terk ettiği gibi; ikinci harb-i umuminin çıktığı ve o dehşetli şahsın (Açıkça anlaşılmaktadır ki, bu şahıs Atatürk'tür) dünyadan gitmesiyle şimdi de onun mesleğinin geri çekildiği ve bir kısmının o mesleğin aleyhinde, din lehinde resmen çalıştığı ve ehl-i İslâm'ın istibdad-ı mutlakadan bir derece kurtulmasının aynı tarihlerde vuku bulması, o sûrenin bir lem'a-i i'cazıdır." deniyor.
Yine Said'in bir mektubunda, Husrev'in cezasından bahisle : "Öyle şahısların zahiri cezalarının ehemmiyeti yoktur. Çünki, üç adliye ve merkez-i hükûmet ve Diyanet Riyasetinin bazı keyfî kanunları bizi mes'ul ve mahkum ettikleri halde, Nurlardaki hakikata karşı mağlub olup ilişmediler. Yoksa yüz cihette bizi mes'ul edebilirlerdi. Fakat, hakikat galebe etti. O cüz'i şahıslar, teferruattan olduklarından hakikatı anlamamışlar" deniyor. Said'in bir mektubunda: "Nazif sadâkatında Mustafa Osman'ın Kastamonu Nurcuları namına gönderdiği iki mecmuayı da aldık" deniyor. Ziver Gündüzalp'ın daktiloyla yazdığı "Gençliğimiz, hak ve hakikatı öğreten malûmat ve en yüksek ahlak istiyor. " adlı bir formasında, 10'uncu sahifede: "Risale-i Nur, yirminci asrın müslümanlarını ve bütün insanları koyu fikir karanlığından kurtarmak için müellifinin kendi ihtiyarıyla değil; büyük yaratıcımızın ihtarıyla yazılmış bir şaheserdir.
21'inci sahifede: "Risale-i Nur'a hizmet eden birisine dense: Risale-i Nur yerine şu kitabları kopya et de, Ford'un servetini sana vereyim. O, Risale-i Nur satırlarından kaleminin ucunu bile kaldırmadan şöyle cevab verir: Dünya servet ve saltanatını verseniz kabûl etmem."
15'inci sahifede: "Dürüst fikirli yazarlara bağlılığımızın derecesi on ise, Bediüzzaman gibi dünya ve âhiretimize rehberlik eden büyük bir şahsiyette bin kentriyondur, sonsuzdur."
20'inci sahifede: "Risale-i Nur şahs-ı mânevisi, asrın içtimaî, ruhî ve dinî hastalıklarını teşhis etmiş ve müzminleşmiş içtimaî illetleri tedavi edecek şekilde Kur'an-ı Hakim'in hakikatlarını İlahî bir emirle bu zamanda yaşayan bütün insanlara arz etmiştir." 44'üncü sahifede: "Bediüzzaman, bu risaleleri bir sene okuyan bu zamanın mühim bir âlimi olabilir, demiştir. Evet, öyledir."
54'üncü sahifede : "Risale-i Nur okuyan hakimlerin isabetsiz karar verdikleri görülmüyor." denilmektedir.
Esas dosyada bulunan Said Nursî imzalı bir mektubda: "Denizli ehl-i vukuf raporu derc edildikten sonra; ehl-i vukuflar bizi kurtarmak, ehl-i dalâlet ve bid'anın şerrinden muhafaza için çalışmışlar. Adları Yusuf olan iki ehl-i vukuf da, medrese-i Yusufiyede bulunan bizlere şefkat göstermişler.
Bazan cezbeye ve ihtilal-i dimağiyeye kapılması ihtimali vardır" demişler. Onların bu ihtimallerini esasıyla çürüten ellerine geçen ve bütün akılları hayrette bırakan Nur Risaleleri, müdafaa ve Meyve risaleleri kâfi cevabtır." deniyor.
Yine Said Nursî tarafından yazılmış bir mektubta: "Bütün dairelerde ve mekteblerde, halka, o ölmüş Süfyanın (Atatürk olduğu açıktır.) muhabbeti telkin ediyor. Bu halin alem-i İslâma ve istikbale pek elim ve acı te'siri olacaktır. Sabrediniz, daha kısmetimiz ve vazifemiz daha bitmemiştir. Risale-i Nur'a karşı anûdane hareket edilmeyecek, belki musalaha veya mutareke çaresi aranacak!" denilmektedir.
Ses Yok