Müdafalar | Müdafalar | 155
(1-190)
(Zübeyir'in Temyiz Lâyihasından Bir Kısmı)
Risale-i Nur, cihan-şumûl değeriyle Avrupa'da takdire mazhar olup intişar ettiği zaman, Onun düşmanları olan dinsiz, mason ve komünistler orada da neşrine mâni' ve nâşirlerini imhaya yelteneceklerdir.
Yukarıda arz ettiğim vecihle; Risale-i Nur yalnız Türkiye için değil, bütün beşeriyeti tenvir gayesiyle te'lif edilmiştir. Bu itibarla "zındıklar, mürtedler" tabirinin hükümet ve adliyenin bir kısım me'murlarına söylenmediği her hüsn-ü niyet sahibi anlar ve anlıyor.
Fakat, gizli cem'iyet ittihamı yirmi seneden beri bulunmadığı gibi şimdi de tek bir emaresi bulunmayarak, bir suçun tahakkukuyla değil tevehhümüyle cezalandırılamadığı için cezaya çarptırılacak tutanak noktaları merakla, dikkatle aranıyor. Te'vil edilebilecek veciz bir cümle bulunduğu zaman derhal yapışılıyor. Tabiîdir ki bu acîb tecessüs, su-i zannı ihsas ettiriyor.
Şu halde Bediüzzaman ve Risale-i Nur Şâkirdleri, muhakkak surette herhangi bir te'sirle ve tazyikle mahkum ettirilmek isteniliyor. Yoksa, Risale-i Nur eserlerinde "Ey ehl-i imân!" denildiğinden Türkiye'nin Diyanet Reisine ve müftülere hitab edilmeyip üçyüzelli milyon müslümana tevcih edildiğini nasılki câhiller dahi anlıyorlarsa.. "Ey mürtedler, ey zındıklar!" tabirlerinin de, hükümet ve adliyenin yalnız bir kısım me'murlarına söylenmediğini yine âmiler dahi daha ilk nazarda bilirler.
En câhilin fehmettiği bu açık sözleri hâkim gibi şahsiyetlerin derkedememesi, kat'iyen ihtimal dahilinde değildir. Bunun için Afyon Savcısının ve onu tasvib eden Ağır Ceza elemanlarının böyle tabirler üzerinde su-i te'viller ile musırrane durmaları muhakkak ceza verebilmek kasdını kendiliğinden ayan-beyan etmektedir zannındayız. Eski Maarif Vekili Hasan Ali gibi salâhiyettar komünistlerin neşriyatlarının müsbet ilimlerle sağlanan vesvese ve şüphelerin neticesiyle yıkılan imanları Risale-i Nur eserleri isbatçılıkla inşaa ve imâr ediyor.
İşte gençliğimizin Risale-i Nur'a elektriklenmiş gibi sarılmalarının en ince sır ve hikmetlerinden bir tanesi de budur: Senelerden beri ferağat-ı nefisle ve eşsiz bir fedakârlıkla yarım asırlık bir elbise, yirmibeş senelik pamukları görünen bir hırka, belki yirmi senelik ayakkabısı olan bir çift terlik, eski bir yatak, birkaç yemek kabı gibi gayet zaruri olan eşyalara malikiyet, fakr-u haliyle eşine rastlanmamış bir kanaatla, ihtiyar, hasta ve fevkalâde ihtimame muhtaç bir çağda gizli düşmanları olan komünist ve masonların müteaddit ihanet, çeşitli işkencelerine karşı, tahammülün fevkinde sabrı ile Bediüzzaman Said Nursî; din aleyhindeki birçok sinsi planlarla, yukarıdaki mahvedici ve için için kemirici planı da realist görüşüyle fark etmiş, dehşetli dessasane ve perdeli olan bu planları akim bırakacak eserleri telif etmiştir.
Fakat ne hazin ve acıklı ve binler teessüflere şayeste bir vaziyettir ki; bu İslâmiyet kahramanı ve harikulâde büyük zat, yirmibeş senedir hapislerde, zindanlarda, inzivagahlarda, tecrid-i mutlaklarda imha edilmeğe çalışılmıştır ve çalışılmaktadır.
Komünistlerin ihanetiyle meydana gelen evhamın icab ve neticesi olan garazkârlıklarla Risale-i Nur müellifi cezalandırılsa dahi, Risale-i Nur eserleri yine büyük bir iştiyak ve gittikçe artan bir alâka ile okunmakta devam edecektir.
Birinci ve en kuvvetli delili şudur ki; yeni harf ile teksir edilebilen "Asâ-yı Musa" eserini okuyan gençler, Kur'an harfleri ile yazılmış mütebakî eserleri de okuyabilmek için kısa bir zamanda o yazıyı da öğreniyorlar. Bu şekilde bir çok ilimlerin öğrenilmesine engel olan ve dinden îmandan çıkarmak için su-i kasdlarla te'lif edilen eserleri okumağa mecbur eden Kur'an hattını bilmemek gibi büyük bir seddi de yıkmış oluyorlar. Bir milletin gençliği ne zaman Kur'an ve ondan lemaan eden ilimlerle techiz ve tahkim edilmiş ise, o vakit o millet terakkî ve teâlî etmeğe başlamıştır. Gençlik, îman ve İslâmiyet ihtiyacıyla yanan ruhlarını Kur'an tefsiri Risale-i Nur'un füyûzat ve envarıyla doldurmağa başlamıştır. Böylelikle tahkikî bir îmana sahip olacak gençliğimizi ilim ve Nur'la; dinsizliğe, komünistliğe karşı mücadele edip vatanlarını İslâm düşmanlarına aslâ sattırmayacaklardır. Bunun için; eğer komünistler mürekkep ve kâğıdı yok etmek imkânını da bulsalar, benim gibi birçok gençler ve büyükler fedaî olup hakikat hazinesi olan Risale-i Nur'un neşri için, mümkün olsa derimizi kağıd, kanımızı mürekkep yaptıracağız.
Evet.. Evet.. Evet. Binler defa evet!..
Savcı iddianamesinde diyor ki: "Said Nursî eserleriyle üniversite gençlerini zehirlemiştir." Biz de buna mukabil deriz ki: "Eğer Risale-i Nur bir zehir ise; bizim bu zehirlere tonlarla, binlerce kilo ihtiyacımız vardır. Eğer çoklukla olduğu yeri biliyorsa, bize tayyarelerle sevketsin."
Biz Risale-i Nur Talebeleri; İman ve İslâmiyet hizmeti uğrunda zâlimlerin zulmüne mâruz kaldığımız vakit, hapishane köşelerinde veya darağaçlarında ölmeyi, istirahat döşeğindeki ölüme tercih ederiz. Görünüşü hürriyet, hakikatı istibdad-ı mutlak olan bir esaret içinde yaşamaktansa, hizmet-i Kur'aniyemizden dolayı zulmen atıldığımız hapishanede şehid olmayı büyük bir lûtf-u İlâhî biliriz.
Afyon Hapsinde Mevkuf
Konyalı Zübeyir Gündüzalp
Yukarıda arz ettiğim vecihle; Risale-i Nur yalnız Türkiye için değil, bütün beşeriyeti tenvir gayesiyle te'lif edilmiştir. Bu itibarla "zındıklar, mürtedler" tabirinin hükümet ve adliyenin bir kısım me'murlarına söylenmediği her hüsn-ü niyet sahibi anlar ve anlıyor.
Fakat, gizli cem'iyet ittihamı yirmi seneden beri bulunmadığı gibi şimdi de tek bir emaresi bulunmayarak, bir suçun tahakkukuyla değil tevehhümüyle cezalandırılamadığı için cezaya çarptırılacak tutanak noktaları merakla, dikkatle aranıyor. Te'vil edilebilecek veciz bir cümle bulunduğu zaman derhal yapışılıyor. Tabiîdir ki bu acîb tecessüs, su-i zannı ihsas ettiriyor.
Şu halde Bediüzzaman ve Risale-i Nur Şâkirdleri, muhakkak surette herhangi bir te'sirle ve tazyikle mahkum ettirilmek isteniliyor. Yoksa, Risale-i Nur eserlerinde "Ey ehl-i imân!" denildiğinden Türkiye'nin Diyanet Reisine ve müftülere hitab edilmeyip üçyüzelli milyon müslümana tevcih edildiğini nasılki câhiller dahi anlıyorlarsa.. "Ey mürtedler, ey zındıklar!" tabirlerinin de, hükümet ve adliyenin yalnız bir kısım me'murlarına söylenmediğini yine âmiler dahi daha ilk nazarda bilirler.
En câhilin fehmettiği bu açık sözleri hâkim gibi şahsiyetlerin derkedememesi, kat'iyen ihtimal dahilinde değildir. Bunun için Afyon Savcısının ve onu tasvib eden Ağır Ceza elemanlarının böyle tabirler üzerinde su-i te'viller ile musırrane durmaları muhakkak ceza verebilmek kasdını kendiliğinden ayan-beyan etmektedir zannındayız. Eski Maarif Vekili Hasan Ali gibi salâhiyettar komünistlerin neşriyatlarının müsbet ilimlerle sağlanan vesvese ve şüphelerin neticesiyle yıkılan imanları Risale-i Nur eserleri isbatçılıkla inşaa ve imâr ediyor.
İşte gençliğimizin Risale-i Nur'a elektriklenmiş gibi sarılmalarının en ince sır ve hikmetlerinden bir tanesi de budur: Senelerden beri ferağat-ı nefisle ve eşsiz bir fedakârlıkla yarım asırlık bir elbise, yirmibeş senelik pamukları görünen bir hırka, belki yirmi senelik ayakkabısı olan bir çift terlik, eski bir yatak, birkaç yemek kabı gibi gayet zaruri olan eşyalara malikiyet, fakr-u haliyle eşine rastlanmamış bir kanaatla, ihtiyar, hasta ve fevkalâde ihtimame muhtaç bir çağda gizli düşmanları olan komünist ve masonların müteaddit ihanet, çeşitli işkencelerine karşı, tahammülün fevkinde sabrı ile Bediüzzaman Said Nursî; din aleyhindeki birçok sinsi planlarla, yukarıdaki mahvedici ve için için kemirici planı da realist görüşüyle fark etmiş, dehşetli dessasane ve perdeli olan bu planları akim bırakacak eserleri telif etmiştir.
Fakat ne hazin ve acıklı ve binler teessüflere şayeste bir vaziyettir ki; bu İslâmiyet kahramanı ve harikulâde büyük zat, yirmibeş senedir hapislerde, zindanlarda, inzivagahlarda, tecrid-i mutlaklarda imha edilmeğe çalışılmıştır ve çalışılmaktadır.
Komünistlerin ihanetiyle meydana gelen evhamın icab ve neticesi olan garazkârlıklarla Risale-i Nur müellifi cezalandırılsa dahi, Risale-i Nur eserleri yine büyük bir iştiyak ve gittikçe artan bir alâka ile okunmakta devam edecektir.
Birinci ve en kuvvetli delili şudur ki; yeni harf ile teksir edilebilen "Asâ-yı Musa" eserini okuyan gençler, Kur'an harfleri ile yazılmış mütebakî eserleri de okuyabilmek için kısa bir zamanda o yazıyı da öğreniyorlar. Bu şekilde bir çok ilimlerin öğrenilmesine engel olan ve dinden îmandan çıkarmak için su-i kasdlarla te'lif edilen eserleri okumağa mecbur eden Kur'an hattını bilmemek gibi büyük bir seddi de yıkmış oluyorlar. Bir milletin gençliği ne zaman Kur'an ve ondan lemaan eden ilimlerle techiz ve tahkim edilmiş ise, o vakit o millet terakkî ve teâlî etmeğe başlamıştır. Gençlik, îman ve İslâmiyet ihtiyacıyla yanan ruhlarını Kur'an tefsiri Risale-i Nur'un füyûzat ve envarıyla doldurmağa başlamıştır. Böylelikle tahkikî bir îmana sahip olacak gençliğimizi ilim ve Nur'la; dinsizliğe, komünistliğe karşı mücadele edip vatanlarını İslâm düşmanlarına aslâ sattırmayacaklardır. Bunun için; eğer komünistler mürekkep ve kâğıdı yok etmek imkânını da bulsalar, benim gibi birçok gençler ve büyükler fedaî olup hakikat hazinesi olan Risale-i Nur'un neşri için, mümkün olsa derimizi kağıd, kanımızı mürekkep yaptıracağız.
Evet.. Evet.. Evet. Binler defa evet!..
Savcı iddianamesinde diyor ki: "Said Nursî eserleriyle üniversite gençlerini zehirlemiştir." Biz de buna mukabil deriz ki: "Eğer Risale-i Nur bir zehir ise; bizim bu zehirlere tonlarla, binlerce kilo ihtiyacımız vardır. Eğer çoklukla olduğu yeri biliyorsa, bize tayyarelerle sevketsin."
Biz Risale-i Nur Talebeleri; İman ve İslâmiyet hizmeti uğrunda zâlimlerin zulmüne mâruz kaldığımız vakit, hapishane köşelerinde veya darağaçlarında ölmeyi, istirahat döşeğindeki ölüme tercih ederiz. Görünüşü hürriyet, hakikatı istibdad-ı mutlak olan bir esaret içinde yaşamaktansa, hizmet-i Kur'aniyemizden dolayı zulmen atıldığımız hapishanede şehid olmayı büyük bir lûtf-u İlâhî biliriz.
Afyon Hapsinde Mevkuf
Konyalı Zübeyir Gündüzalp
Ses Yok