Müdafalar | Müdafalar | 157
(1-190)
Sayın Yargıtay Hâkimleri!. Sizin yüksek huzurunuza arzedilen bu dâva doğrudan doğruya îman ve Kur'an dâvasıdır. Milyonlarla insanların ebedî saadet ve kurtuluşu dâvasıdır. Bu azîm dava ile başta Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, bütün enbiya Aleyhimüsselâm ve bütün evliya ve hadsiz ehl-i hakikat ve îmanla dâr-ı bekaya gitmiş bütün ecdadlarımız mânen alâkadardırlar. O milyonlar ehl-i hakikatın selâm ve sevgilerini dua ve şefaatlerini kazanmak fırsatı şimdi elinizdedir. Risale-i Nur denilen âli hakikat önünüzdedir. Onun gayesi dünyevî ve fani süfli makamlar mıdır! Yoksa en büyük saadet ve âlî sevinç ve en yüce bahtiyarlık olan Allah'ın rızasını kazanmak mıdır! Ve onun bütün Sözleri, insanları ahlâksızlığa mı teşvik ediyor! Yoksa îmanla onları mücehhez kılıp yüksek ahlâk ve fazilete mi kavuşturuyor! Kur'an-ı Mu'ciz'ül-Beyan'ın i'caz-ı mânevîsinden fışkıran ve bir Nur-u İlâhî olan Risale-i Nur önünüzdedir. Mâdem îmanı kazanmak ve îman ile bu dünyadan dâr-ı saadet-i bâkiye gidebilmek insanların her meselesinden üstün en büyük dâvasıdır. Ve mâdem Risale-i Nur Kur'an'ın feyziyle hakaik-ı imaniyeyi ders verip yüz binlerle o'nu okuyup yazanların kat'i şehadetiyle ve bir çok âyat-ı Kur'aniye ve ehâdis-i Muhammediye (A.S.M.) kudsî beyanatı ve İmam-ı Ali (R.A.) ve Gavs-ı Geylânî (R.A.) misillû birçok ehl-i velâyetin takdirkârane tavsiyeleriyle Risale-i Nur o dâvayı kat'i kazandırıyor. Elbette ve elbette sizler yüksek adalet ve hakikatperverliğinizle, her türlü fânî endişelerin fevkinde yüksek hakperestliğinizle Risale-i Nur'un o hakkanî ve Kur'anî çehresi ve hakiki kıymetini takdir ile görüp anlayacaksınız. Ve Risale-i Nur'un talebelerinin de Cenâb-ı Hak'ın rızasından başka bir maksad peşinde koşmadıklarını göreceksiniz. Sayın Yargıtay Hâkimleri! En yüksek ahlak ve faziletiyle ve en yüce şefkat ve merhametiyle insanları koyu fikir karanlığından ve daimi haps-i ebediden kurtarmağa çalışan ve en şiddetli sıkıntı ve işkencelere göğüs gererek Cenab-ı Hak tarafından tavzif edildiği hakaik-ı Kur'aniyeyi neşretmek kudsî vazifesiyle zamanın en yüce mertebe-i kemaline erişen aziz ve âlî üstadımız Bediüzzaman Hazretleri bütün bütün hak ve adalete aykırı olarak zindanlara atılıyor. Pek ihtiyar ve hasta ve kimsesiz, en yüksek îman ve ubudiyetle ve harika zekâ ve ilim ile mücehhez ve insanların îmanını kurtarmaktan başka bir gayesi bulunmayan yetmişbeş yaşındaki bu mübârek ve hakikî insaniyetperver Üstadın Afyon zindanlarında şiddetli soğuk ve dehşetli sıkıntılar içindeki vaziyet-i elimânesi ciğerleri deliyor ve kalbleri sızlatıyor. Hakikatlara âşık ve meftun olan yüksek adaletinize ve hakikî insaniyetperverliğinize güvenerek adaletin şefkat ve merhametinin tecellisini bekliyoruz. Mustafa Sungur
(Ahmed Nazif Çelebi'nin Temyiz Lahiyasından Bir Parçadır.) Bana verilen hüküm tamamen müstenidsizdir ve kanunsuzdur ve delilsizdir. Ben bu ittihamların cevabını Denizli'de verdim ve beraet ettim. Ondan sonra benim bu babda faaliyetime dair ne evlerimizde ve ne de ticarethanelerimizde yapılan aramalarda.. ve ne de yapılan soruşturma ve duruşmalarda, delil ıtlakına sezâ hiçbir şey bulunmadığı halde; verilen hükmün mûcib sebeblerini anlamakta izhâr-ı acz ediyorum.
Evet, ben elhamdülillah Müslümanım; ehl-i hak ve hakikatı severim. Dinimize hizmet edenlerin meclûbuyum. Feyz-i ilminden istifade ettiğim büyük âlim ve din üstadı Bediüzzaman Hazretlerine de çok fazla hürmet ve muhabbetim vardı. Bunu iftiharla söylemekten daha tabii ne olabilir? Fakat bir insanın mahkûm edilmesi için bir hakikatı sevgisine malik olması bir sebeb teşkil edebilir mi! Hükmü veren hâkimler bana mahkûmiyet kararı verirken, vicdanlarının hangi sesine uyarak bizi mahkûm edebilmişlerdir?
Yüksek Yargıtay'dan bu sırf zanna dayanan mahkûmiyet kararının bozulmasını ve adaletin tecellisini dileyerek, bekliyorum.
Afyon Cezaevinde Mevkuf
İnebolulu Nazif Çelebi
(Ahmed Nazif Çelebi'nin Temyiz Lahiyasından Bir Parçadır.) Bana verilen hüküm tamamen müstenidsizdir ve kanunsuzdur ve delilsizdir. Ben bu ittihamların cevabını Denizli'de verdim ve beraet ettim. Ondan sonra benim bu babda faaliyetime dair ne evlerimizde ve ne de ticarethanelerimizde yapılan aramalarda.. ve ne de yapılan soruşturma ve duruşmalarda, delil ıtlakına sezâ hiçbir şey bulunmadığı halde; verilen hükmün mûcib sebeblerini anlamakta izhâr-ı acz ediyorum.
Evet, ben elhamdülillah Müslümanım; ehl-i hak ve hakikatı severim. Dinimize hizmet edenlerin meclûbuyum. Feyz-i ilminden istifade ettiğim büyük âlim ve din üstadı Bediüzzaman Hazretlerine de çok fazla hürmet ve muhabbetim vardı. Bunu iftiharla söylemekten daha tabii ne olabilir? Fakat bir insanın mahkûm edilmesi için bir hakikatı sevgisine malik olması bir sebeb teşkil edebilir mi! Hükmü veren hâkimler bana mahkûmiyet kararı verirken, vicdanlarının hangi sesine uyarak bizi mahkûm edebilmişlerdir?
Yüksek Yargıtay'dan bu sırf zanna dayanan mahkûmiyet kararının bozulmasını ve adaletin tecellisini dileyerek, bekliyorum.
Afyon Cezaevinde Mevkuf
İnebolulu Nazif Çelebi
Ses Yok