Müdafalar | Müdafalar | 156
(1-190)
(Mustafa Sungur'un Temyiz Lâyihasıdır) 1-Ağır Ceza Mahkemesi : Nur Risalelerini okuduğumu ve yazdığımı ve muhtaç bir mü'min kardeşime vererek istifadesine çalıştığımı; "Halkı hükümet aleyhine teşvik ediyor" diye hakkımda bir suç saymış. Halbuki; ben itiraznâmemde bu ithama karşı dedim: Halkı hükümet aleyhine teşvik edici zannedilen Risale-i Nur, Kur'an'ın hakikî bir tefsiridir. O, bütün eczalarıyla hakaik-ı imâniyeyi ders verip, okuyan ve yazanlara en büyük saadeti bahşediyor. O'nun hedefi, halkı hükümet aleyhine teşvik gibi serserilerin, bozguncu ahlâksızların gittikleri fâniliklere değil, belki bütün saadet ve bahtiyarlığın en yüce mertebesi olan Allah'ın rızasıdır. Ben, bana en büyük fazilet, en tatlı ni'met olan, îmanı kazandıran Risale-i Nur'u okuduğum ve yazdığım ve onun en güzide bir talebesi ve âciz bir hizmetkârı olduğumdan dolayı iftihar ediyorum. Ve Risale-i Nur'un Talebeliğini, hakkımda pek büyük bir ihsan-ı İlahi bilip layık olmadığım bu ni'met-i âzimeyi benim gibi bir bîçâreye nasib eden Rabbime daima şükrediyorum dediğim halde, kanuna ve delile dayanmıyarak benim îman ve İslâmiyete karşı ağlanmamı bir cürüm bilerek bütün bütün hak ve hakikatın aksine olarak cezalandırıldım.
2-Ben şahidim ki: Ben Kastamonu Gölköy Enstitüsünde okurken bazı muallimler tarafından bize dinsizlik dersi verilmişti. Hâşâ!.. Hazret-i Kur'an'ı Hazret-i Peygamberin yazdığını ve İslâmiyetin artık mülga olunacağını, medeniyetin ilerlediğini, bu asırda Kur'an'a ittiba etmek büyük bir hatâ ve gerilik olduğunu, hatta bir gün bir muallimin yaptığı gibi: İslâmlar namaz kıldıkları ve âhireti düşündükleri için daima muztarib bir halde, ömürleri elem içinde geçtiğini ve İslâm camilerinde daima bir ölgünlük havası estiğini, Hıristiyanların kiliselerinde ise daima neş'e ve canlı hayat bulunduğunu ve Hıristiyanlar çalgı ve saire gibi eğlencelerle hayatın tadını alıp ömürlerini neş'e içinde geçirdiklerini söylüyorlar.. kalblerimizdeki iman ve İslâmiyet bağlarını koparmağa ve onun yerinde inkâr ve küfür yerleştirmeğe çalışıyorlardı. İşte böyle zehirli fikirlerle aşılanmış ve böyle tehlikeli, muzır dinsizlerin dersleriyle maneviyatı öldürülmek istenmiş ve hattâ o muzır fikirlere kapılarak ve (Hâşâ!..) inanarak etrafına neşretmeğe başlamış bir biçâre insanın, birden bire Risale-i Nur gibi Kur'an'ın feyzinden fışkıran, îman ve İslâmiyet hakikatlarını gayet parlak bürhanlar ve harika deliller ile isbat eden ve din-i İslâmın daima insanların saadet ve selâmetine vesile, sönmez ve söndürülmez bir mânevi güneş olduğunu izah eden eşsiz bir Nur-u Kur'an'ın birkaç risalesini okumakla bütün o zehirli fikirlerini atıp îmanı elde ederek duyduğu sonsuz sevinç ve bahtiyarlığı te'lif ettiği mübarek Nur risaleleriyle ona kazandıran müşfik ve vefakâr ve hakiki kahraman Üstad Bediüzzaman Hazretlerine arz etmesi, eski gaflet ve dalâlet hayatından kurtulup, îman ve nura kavuştuğunu ve hakikî îmanı kazandıran Risale-i Nur'un bu asrın bütün insanları için bir şems-i hidâyet ve vesile-i saadet ve onun müellifliğiyle tavsif edilen Üstad-ı muhteremin bu pek büyük ve yüce îmanî hizmetiyle o'nun bu beşeriyete, hususan ehl-i îmana bir lûtf-u İlâhi olduğunu hayranlıkla arzetmesi ve yukarıda da arz edildiği veçhile Kur'an ve İslâmiyet aleyhindeki dehşetli ve kahhar tecavüzleriyle bu kahraman İslâm milletinin evlâdlarını dinsizliğe teşvik edip milyonlarla insanların ebedî saadetlerini mahvetmeğe çalışanları "Gizli Süfyan komitesinin yıkıcılığı ve eziciliği" diye vasıflandırarak onlara ve onların bu alçak ve kahhar ve zalimâne tahriblerini ve yıkıcılıklarını alkışlayan divanelere binler teessüf ve nefretlerle yazıklar olsun demesi ve îmanında şüpheye düşmüş eski ders arkadaşlarına, "Gelin, hepimiz bu hevâî ve nefsî arzulardan vazgeçelim; Hakaik-ı Kur'aniyenin önünde diz çökelim ve bu asrın rehber-i saadeti olan Nur medresesine koşalım; aylarca yıllarca alkışlayıp durduğumuz o yalancı sefillerden ve onların hakikat diye gösterdikleri yalanlardan vazgeçip Bediüzzaman Said Nursi'nin derslerine gönül bağlayıp o'nu üstad edinelim; zulmetten Nura dönelim" diye hitap etmesi, acaba îmanından aldığı sevinç ve Kur'an ve İslâmiyet sevgisinden ve bağlılığından ve milletini pek çok sevip herkesin tahkikî îmanı kazanarak sonsuz bir saadete nail olmalarını arzu etmesinden değil midir?
Acaba Allah'a intisab edip İslâmiyetin en âli bir din ve fazilet ve saadet müjdecisi olduğunu ilân etmek bir cürüm müdür?.. Kur'an ve İslamiyet aleyhinde her taraftan yıkıcı ve kahhar taarruzların başladığı ve Hazret-i Kur'an'a ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a iftiralarla o Zâtın çok âli ve çok kudsî kıymet ve varlıkları çürütülmek istenildiği; buna mukabil dinsizliği ve ilhadı ve ahlâksızlığı telkin eden kitapların ve Allah'a âsî ve İslâmiyete hücum eden fâni ve kıymetsiz bedbahtların saygılar ile anıldığı ve bid'akâr ve gayr-i meşrû hallerinin alkışlandığı bir zamanda.. Hazret-i Kur'an ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın yüceliklerini, hakkaniyet ve kudsiyetlerini, hem Allah'ın varlığını ve bu kâinat bütün mevcudatıyla ve bütün âzâ ve cihazatıyla Hâlikının vücub-u vücuduna ve vahdaniyetine şehadet ettiğini ve insan akıl ve fikir cihetiyle ve esma-i İlâhiyeye en ziyade âyinedar bulunmasıyla sair mahlûkata bir nevi sultan hükmünde olduğu; insan eğer îman ve ubudiyetle Allah'a intisab etse, dalâlet ve sefahetten ve büyük günahlardan korunsa, mevcudatın üstünde âlâ-yı illiyyine lâyık ve ebedî cennet ve saadete mazhar bir muhterem misafir ve eğer şirk ve isyanla veya gaflet ve dalâletle Halıkına küfretse, o zaman hayvandan daha aşağı ve esfel-i sâfiline düşerek ebedî cehenneme müstehak ve sonsuz azap ve işkencelere lâyık bir bedbaht olduğunu ve Kur'an'ın daima değişmez ve O'nun hüküm ve emirleri tebeddül etmez ve edilemez bir hak kelâmı ve İslâmiyetin daima en yüksek bir medeniyette bulunduğunu ve beşeriyetin hakiki ve daimi saadeti ancak ve ancak evamir-i Kur'aniyeye ittiba ve intisabla mümkün olacağını açık ve kat'î olarak izah ve isbat eden Risale-i Nur'un kudsiyetini ve yüceliğini ve o mu'cize-i Kur'an'ın bir Nur-u İlâhi ve bir ihsan-ı Rabbanî olduğunu îman ve ilân etmek bir cürüm müdür!..
Fâni beş-on dakikalık gayr-i meşrû zevkler için yazılmış roman ve efsaneler ve İslâmiyetin aleyhinde ve okunması memleket ve milletin selâmeti bakımından gayet tehlikeli, muzır kitapların neşredilmesi ve onların medh ve tavsiye edilmesi bir suç sayılmıyor da, yüz milyonlarla insan onda gitmiş ve hakikî olan saadete ulaşmış İslâmiyet güneşinin tarifçisi ve tavsiyecisi ve hakaik-ı İmaniyenin müjdecisi olan Risale-i Nur'u okumak ve yazmak medh ü senâsına kadir olamadığımız yüksek mezayasını tavsiye etmemiz bir suç sayılıyor. Acaba kalbinde zerre kadar îmanı olan ve memleket ve milletin selâmetini arzu eden bir insan bunu suç sayabilir mi!..
Acaba Allah'a intisab edip İslâmiyetin en âli bir din ve fazilet ve saadet müjdecisi olduğunu ilân etmek bir cürüm müdür?.. Kur'an ve İslamiyet aleyhinde her taraftan yıkıcı ve kahhar taarruzların başladığı ve Hazret-i Kur'an'a ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a iftiralarla o Zâtın çok âli ve çok kudsî kıymet ve varlıkları çürütülmek istenildiği; buna mukabil dinsizliği ve ilhadı ve ahlâksızlığı telkin eden kitapların ve Allah'a âsî ve İslâmiyete hücum eden fâni ve kıymetsiz bedbahtların saygılar ile anıldığı ve bid'akâr ve gayr-i meşrû hallerinin alkışlandığı bir zamanda.. Hazret-i Kur'an ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın yüceliklerini, hakkaniyet ve kudsiyetlerini, hem Allah'ın varlığını ve bu kâinat bütün mevcudatıyla ve bütün âzâ ve cihazatıyla Hâlikının vücub-u vücuduna ve vahdaniyetine şehadet ettiğini ve insan akıl ve fikir cihetiyle ve esma-i İlâhiyeye en ziyade âyinedar bulunmasıyla sair mahlûkata bir nevi sultan hükmünde olduğu; insan eğer îman ve ubudiyetle Allah'a intisab etse, dalâlet ve sefahetten ve büyük günahlardan korunsa, mevcudatın üstünde âlâ-yı illiyyine lâyık ve ebedî cennet ve saadete mazhar bir muhterem misafir ve eğer şirk ve isyanla veya gaflet ve dalâletle Halıkına küfretse, o zaman hayvandan daha aşağı ve esfel-i sâfiline düşerek ebedî cehenneme müstehak ve sonsuz azap ve işkencelere lâyık bir bedbaht olduğunu ve Kur'an'ın daima değişmez ve O'nun hüküm ve emirleri tebeddül etmez ve edilemez bir hak kelâmı ve İslâmiyetin daima en yüksek bir medeniyette bulunduğunu ve beşeriyetin hakiki ve daimi saadeti ancak ve ancak evamir-i Kur'aniyeye ittiba ve intisabla mümkün olacağını açık ve kat'î olarak izah ve isbat eden Risale-i Nur'un kudsiyetini ve yüceliğini ve o mu'cize-i Kur'an'ın bir Nur-u İlâhi ve bir ihsan-ı Rabbanî olduğunu îman ve ilân etmek bir cürüm müdür!..
Fâni beş-on dakikalık gayr-i meşrû zevkler için yazılmış roman ve efsaneler ve İslâmiyetin aleyhinde ve okunması memleket ve milletin selâmeti bakımından gayet tehlikeli, muzır kitapların neşredilmesi ve onların medh ve tavsiye edilmesi bir suç sayılmıyor da, yüz milyonlarla insan onda gitmiş ve hakikî olan saadete ulaşmış İslâmiyet güneşinin tarifçisi ve tavsiyecisi ve hakaik-ı İmaniyenin müjdecisi olan Risale-i Nur'u okumak ve yazmak medh ü senâsına kadir olamadığımız yüksek mezayasını tavsiye etmemiz bir suç sayılıyor. Acaba kalbinde zerre kadar îmanı olan ve memleket ve milletin selâmetini arzu eden bir insan bunu suç sayabilir mi!..
Ses Yok