Müdafalar | Müdafalar | 159
(1-190)
 Dinsizlik cereyanlarını destekleyen muhtelif kitab, risale, mecmua ve gazeteler serbest neşriyat yapmaktalar. Ve halk da kütübhanelerde bile serbest okumaktadırlar. Bizim; Denizli Mahkemesinin kararıyla iade edilen bu kıymetli eserleri okumak, yazmak ve neşretmemiz nasıl bir suç olabilir ve ceza verilebilir?
İmân ile kabre girmek çaresini aramak için; Allah'ımızı, Peygamberimizi, Kur'anımızı, dinimizi, imanımızı, âhiretimizi öğrenmek devletin emniyetini ihlâl etmek mi demektir? Vicdan hürriyeti nerede kaldı? Hüviyetimizdeki İslâm kaydını silelim mi? Kanun-u esasi sarihdir; neden su-i istimal ediliyor? Yalnız bu hücum dindarlara mıdır? Halbuki; dindarlığı söndürmek isteyen ve vatanı anarşiliğe sevkeden komünistler, masonlar, siyonistlerdir.
İnebolu Ceza Mahkemesinde, 948 yılı Mayısında bir dinsizlik dâvâsı maalesef beraetle neticelenmiştir.
(İnebolu Tayflılar okulu dördüncü sınıf öğretmeni Kemâl Okçu, talebelerini kıra götürmüş. "Allah varmı, yokmu" mevzuu üzerinde, canlı bir tablo göstermek istemiş. "Allah'a inananlar ve inanmayanlar birer tarafa ayrılsın" demiş. Öğretmen kızı ile ve bir-iki kişi daha inanmayanlar tarafına; ekseriyet inananlar tarafına ayrılmış. Ve öğretmekn (İnanan çocuklara) demiş ki: "Ben şimdi yok olacağım. Siz, Allah Allah bağırınız. Bakalım gelecek mi? Şayet gelmezse, (İnanmayanlara hitâben) Kemâl Okçu deyiniz." diyor. Öğretmen, civarında bir ağacın arkasına saklanıyor. İnananlar "Allah, Allah!" diye bağırıyorlar; gelen yok. İnanmayanlar "Kemâl Okçu" diye bağırıyorlar; öğretmen meydana çıkıyor. İşte çocuklar (hâşâ ve kellâ yüzbinler hâşâ) Allah yoktur. Olsaydı gelirdi. Ben, var olduğumdan geldim." İnananlar kısmında Erkut ismindeki talebe, "Anne! Anne!" feryadını basıyor. Öğretmen "ne bağırıyorsun" diyor? "Annemi çağırıyorum. Annem evde olduğundan gelmedi." diyerek, öğretmenin çok sakat fikrini bir çocuk cerh ve terzil ediyor.) Bu dâvâ safhası, İnebolu'da pazar yerinde Boyacı Aziz nâmında bir esnafın vesilesiyle mahkemeye aksetmiş. Ve dâvâ cezasız neticelendiğini işittik.
Bu kabil komünist propagandası devletin ve milletin ilim ve irfanını temsil eden maarif teşkilatına girmiş. Numûnelerini hergün gazetelerde okuyoruz. Bu kızıl tehlike bütün yurdumuza yayılırken başta Risale-i Nur Talebeleri ve iman sahibi dindar kardeşlerimiz harekete geçip devleti, milleti ikaz etmişler ve bu azim tehlikeyi önlemişlerdir.
İşte Risale-i Nur Talebeleri, komünistlerin ve dinsizlerin düşmanıdır. Risale-i Nur' da; masonluğu, komünizmi, materyalizmi, dinsizliği zir ü zeber eden nurlu bir elmas kılınçtır.. Bu sebeble, devlet, Risale-i Nur'a lazım gelen mevkii vermelidir. Tedrisata kabul edilmelidir. Ve iman ışığı kalblerde yanmalıdır ki, bu vatanda muzır cereyanlar, komünizm, masonluk yaşamayasın.
Risale-i Nur'daki bütün hakikatlar, ayetlerden tereşşuh ettiğinden ilmîdir. Hiç bir mes'uliyet yükletilemez, Bir misâl:
Üstâdım Bediüzzaman, Rusya'ya esir düştüğü zaman kampta önünden geçen Nikola Nikolaviç'e ehemmiyet vermiyor, yerinden kımıldanmıyor. Başkumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor. Tekrar bir bahane ile önünden geçiyor.Yine kımıldanmıyor. Üçüncü def'asında önünde duruyor. Tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir muhavere geçiyor.
Nikola Nikolaviç:
- "Beni tanımadılar mı?"
Bediüzzaman:
-"Evet tanıyorum. Nikola Nikolaviç'tir. Çarın dayısıdır. Kafkas cephesi başkumandanıdır."
Nikolaviç: -"O halde ne için hakaret ettiler?"
Bediüzzaman:
-"Hayır, ben kendisine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım.."
Nikolaviç:" Mukaddesat ne emrediyormuş?"
Bediüzzaman:
-"Ben Müslüman âlimiyim. Benim kalbimde îmân vardır. Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan bir şahısdan efdaldir. Ben O'na kıyam etse idim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim."
Nikolaviç:
-"Şu halde bana imansız demekle benim şahsımı, hem ordumu hem milletimi ve Çar'ı tahkir etmiş oluyor. Derhal divan-ı harb kurulunda isticvab edilsin."
Bu emir üzerine divan-ı harbe veriliyor. Esir ordugahındaki Türk, Alman, Avusturya zabitleri hepsi ayrı ayrı Bediüzzaman'a rica ederek, başkumandan'a tarziye vermesi için ısrar ediyorlar. Verdiği cevab bu oluyor:
-"Ben âhiret diyarına göçmek ve huzur-u Resulullah'a varmak istiyorum. Bana bir pasaport lâzımdır. İmana muhalif hareket edemem."
Buna karşı kimse sesini çıkarmıyor. Neticeyi bekliyor, isticvab bitiyor. Rus çarını ve Rus ordusunu tahkir maddesinden idam kararını veriyorlar..
Bediüzzaman, kararı infaz için gelen bir manga askerin başındaki subaya, kemâl-i şetâretle: "Onbeş dakika müsaade ediniz, vazifemi ifa edeyim" diye abdest alıp, iki rek'at namaz kılarken; Nikola Nikolaviç geliyor. Kendisine hitaben:
-"Beni afvediniz. Siz beni tahkir için yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kanunî muamele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki; siz bu hareketi imânınızdan alıyorsunuz. Ve mukaddesatınızın emirlerini ifâ ediyorsunuz. Hükmünüz ibtal edilmiş; dini salâhiyetinizden dolayı şâyân-ı takdirsiniz. Sizi rahatsız ettim. Tekrar tekrar rica ediyorum, beni afvediniz."
Ses Yok