Müdafalar | Müdafalar | 161
(1-190)
Salâhaddin Çelebi (Avukat Ahmed Hikmet'in Mahkeme-i Temyiz'de Dahi Okuduğu Müdafaasıdır.)
BİRİNCİSİ : Müekkellerinden Said Nursî hakkındaki müdafaa kısmı. 1-Said Nursî nâm-ı diğer Bediüzzaman'ın tercüme-i hâli: Gerek iddianâmede ve gerekse kararnâmede, bu ihtiyar sanığın aslen Bitlis'in Hizan Kazasına bağlı Nurs Köyünden olup, Şeyh Said isyânı sırasında Van'da bulunmasıyla, yurdun emniyeti bakımından Doğu bölgesinden alınarak, iç bölgelerde ikâmete me'mur tutulduğundan bahsedilmekte ve bundan sonra evvelki lüzûm-u muhâkeme kararlarıyla mahkumiyeti ve beraeti hususları izah ile iktifa edilmek suretiyle bugünkü suçlarına geçilmektedir. Halbuki, bu ihtiyar sanığın hâl-i tercümesi bu kadar basit değildir.
1: Usûlü dairesinde tahsil görmeyen ve fakat bilgisi yerinde olan bu sanığın ilmî varlığı, mahkemenizde bulunan ve birinci ehl-i vukufça da tamamen takdir edilen "Siracü'n-Nur, Gençlik rehberi, Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar" gibi eserleriyle olduğu kadar, gençliğinde yazılmış ve neşredilmiş diğer bir kısım kitablar ile mâlum bulunmaktadır.
2: Kendisi hürriyet mücâhidi olup, bu yüzden Abdülhamid'in emriyle "Emrâz-ı Akliye Hastahanesi"ne dahi sevk edilmiş bulunmaktadır. .
3: İşbu fikir ve hizmetleri sebebiyle İttihad-Terakki hükümetince takdir olunarak, Van'da kurulmasına karar verilen İslâm üniversitesinin açılması vazifesinin kendisine verilmiş olduğu ve bu ilmin vazifesine başladığı ve o ilim yurdunun temelleri atıldığı sırada, Birinci Harb-i Umuminin patlamasıyla o günkü genç kudreti anında etrafındaki talebeleriyle gönüllü mücâhede alayı teşkil ederek ve kendisi de bu alayın kumandanı olduğu halde vatan müdafaasına iştirak etmiş bulunduğu sırada Kafkas cephesinde esir düştüğünü, keza hatıratında görmüş bulunuyoruz. Bu ihtiyar müekkilimin bahsedilen vatan müdafaasına iştirak ettiği devletin askerlik kayıtlarıyla sâbit olacağı gibi, Ehl-i Sünnet mecmuasının 15 Teşrin-i evvel 948 tarihli ve ikinci cildinin 46/20 sayılı nüshasının onuncu sayfasında: "Bediüzzaman'ın akıllara hayret veren bir seciyesi" başlıklı olup, Kafkas cephesinde beraber esir düştükleri arkadaşı Abdurrahim Zapsu tarafından yazılan ve Rusya'nın o zamanki başkumandanı ve Rus Çarı'nın dayısı olan Nikola Nikolaviç'e karşı, sırf dinî mukaddesata hürmeten ayağa kalkmaması sebebiyle idama mahkum edilmesine rağmen akidesini büyük bir sukûnet ile muhafaza ettiğinin görülmesiyle, aynı kumandan tarafından bu cezanın afvedilerek Bediüzzaman'ın bu hareketini takdir ile tarziye vermiş olduğuna işaret eden bu yazı dahi, bu ihtiyar sanığın sadece asker ve sadece kumandan olduğuna değil; mukaddesatına, dinine, millî şerefine, hayatı pahasına ne derece bağlı olduğunu göstermektedir.
BİRİNCİSİ : Müekkellerinden Said Nursî hakkındaki müdafaa kısmı. 1-Said Nursî nâm-ı diğer Bediüzzaman'ın tercüme-i hâli: Gerek iddianâmede ve gerekse kararnâmede, bu ihtiyar sanığın aslen Bitlis'in Hizan Kazasına bağlı Nurs Köyünden olup, Şeyh Said isyânı sırasında Van'da bulunmasıyla, yurdun emniyeti bakımından Doğu bölgesinden alınarak, iç bölgelerde ikâmete me'mur tutulduğundan bahsedilmekte ve bundan sonra evvelki lüzûm-u muhâkeme kararlarıyla mahkumiyeti ve beraeti hususları izah ile iktifa edilmek suretiyle bugünkü suçlarına geçilmektedir. Halbuki, bu ihtiyar sanığın hâl-i tercümesi bu kadar basit değildir.
1: Usûlü dairesinde tahsil görmeyen ve fakat bilgisi yerinde olan bu sanığın ilmî varlığı, mahkemenizde bulunan ve birinci ehl-i vukufça da tamamen takdir edilen "Siracü'n-Nur, Gençlik rehberi, Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar" gibi eserleriyle olduğu kadar, gençliğinde yazılmış ve neşredilmiş diğer bir kısım kitablar ile mâlum bulunmaktadır.
2: Kendisi hürriyet mücâhidi olup, bu yüzden Abdülhamid'in emriyle "Emrâz-ı Akliye Hastahanesi"ne dahi sevk edilmiş bulunmaktadır. .
3: İşbu fikir ve hizmetleri sebebiyle İttihad-Terakki hükümetince takdir olunarak, Van'da kurulmasına karar verilen İslâm üniversitesinin açılması vazifesinin kendisine verilmiş olduğu ve bu ilmin vazifesine başladığı ve o ilim yurdunun temelleri atıldığı sırada, Birinci Harb-i Umuminin patlamasıyla o günkü genç kudreti anında etrafındaki talebeleriyle gönüllü mücâhede alayı teşkil ederek ve kendisi de bu alayın kumandanı olduğu halde vatan müdafaasına iştirak etmiş bulunduğu sırada Kafkas cephesinde esir düştüğünü, keza hatıratında görmüş bulunuyoruz. Bu ihtiyar müekkilimin bahsedilen vatan müdafaasına iştirak ettiği devletin askerlik kayıtlarıyla sâbit olacağı gibi, Ehl-i Sünnet mecmuasının 15 Teşrin-i evvel 948 tarihli ve ikinci cildinin 46/20 sayılı nüshasının onuncu sayfasında: "Bediüzzaman'ın akıllara hayret veren bir seciyesi" başlıklı olup, Kafkas cephesinde beraber esir düştükleri arkadaşı Abdurrahim Zapsu tarafından yazılan ve Rusya'nın o zamanki başkumandanı ve Rus Çarı'nın dayısı olan Nikola Nikolaviç'e karşı, sırf dinî mukaddesata hürmeten ayağa kalkmaması sebebiyle idama mahkum edilmesine rağmen akidesini büyük bir sukûnet ile muhafaza ettiğinin görülmesiyle, aynı kumandan tarafından bu cezanın afvedilerek Bediüzzaman'ın bu hareketini takdir ile tarziye vermiş olduğuna işaret eden bu yazı dahi, bu ihtiyar sanığın sadece asker ve sadece kumandan olduğuna değil; mukaddesatına, dinine, millî şerefine, hayatı pahasına ne derece bağlı olduğunu göstermektedir.
4: Bu şerefli asker, nihayet Rus esaretinden kaçmağa muvaffak olup İstanbul'a geldiğinde, "Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye" azalığına kaydedilmek suretiyle yine ilmî hizmetlerine başlamıştır.
5: Millî Mücadele sırasında İstanbul'da bulunmakta iken de, ayrıca memlekete olan hizmetleri Ankara Millî Hükûmeti tarafından takdir edildiği gibi; bizzat Atatürk tarafından dahi takdir edilmekle, o zamanın Van valisi Tahsin Bey vasıtasıyla bu ihtiyar âlim Ankara'ya çağrılarak, Türkçe bilmeyen Şeyh Sinûsi yerine vilâyet-i Şarkiye vâiz-i umumisi ve aynı zamanda Diyanet Riyasetinde Dârü'l-Hikmet âzâlarıyla beraber bulunması.. ve ayrıca Van'da temelini attığı Şark Dârü'l-funûnunu te'sis için ayrılan yüzelli bin lira tahsisatla bu mühim vazife kendisine teklif olunmuş ise de, -siyaset hayatını terk etmek ihtiyacını duyduğundan- teklif olunan bu vazifeleri kabul etmeyip o zamandan beri dîn-i İslâm ve imânı yolunda çalışmağa başladığını, yine kendi hatırâtından görüyoruz.
İşte böylece, bu ihtiyar sanığın ilmî, dinî ve askerî sahalarda hizmetler görmüş bir şahsiyet olduğu görülmektedir.
İKİNCİSİ : Said Nursî hakkındaki isnad ve iddialara gelince; bunları "dört" kısma ayırarak mütalâa ve müdafaa etmek gerektir.
1-Takdirler : Denizli Mahkemesince yaptırılan tedkik neticesi verilen 7/4/944 günlü ehl-i vukuf raporunun birinci sahifesinde aynen:
"Birinci nev risaleler: Bir âyetin tefsiri, bir hadis-i şerifin maksadıyla yazılmış olanlar; din, imân, Allah, Peygamber, Kur'an ve âhiret akidelerini ve ibarelerini açıkça anlatmak için temsillerle yazılmış ilmî görüşleri ve ihtiyarlara ve gençlere hitab eden ahlâkî öğütler ve kısmen hayat tecrübelerinden alınmış ibretli vak'alar ve esnafa aid faideli menkıbeleri ihtivâ eden ve mevcudun yüzde doksanını teşkil eden risalelerdir ki.."
İşte bu suretle salâhiyetli şahıslardan müteşekkil birinci ehl-i vukuf; bu ihtiyara aid olup, o mahkemece iadelerine karar verilen kitabların listesini mahkemenize ibraz ettiğimiz ve bu defa suç konusu teşkil edilen bahisleri de ihtiva eden bu eserlerin yüzde doksanının böylece takdir edildiğini görmekteyiz.
Gerek iddianâme ve gerekse son tahkikâtın açılmasına dair kararnâmede açıkça yazıldığı üzere aynen: "Risale-i Nur'da; içkinin, fuhşun, israf ve sefahetin kötülüklerini belirtmekle.. gençleri bu kabil hallerden men' etmekle şüphesizdir ki, İslâmlığa hizmet etmiştir." denilmekle; keza bu eserlerin bir kısmının takdir edildiği görülmektedir ki, bu suretle risalelerin kıymeti de inkar edilmemiştir.
5: Millî Mücadele sırasında İstanbul'da bulunmakta iken de, ayrıca memlekete olan hizmetleri Ankara Millî Hükûmeti tarafından takdir edildiği gibi; bizzat Atatürk tarafından dahi takdir edilmekle, o zamanın Van valisi Tahsin Bey vasıtasıyla bu ihtiyar âlim Ankara'ya çağrılarak, Türkçe bilmeyen Şeyh Sinûsi yerine vilâyet-i Şarkiye vâiz-i umumisi ve aynı zamanda Diyanet Riyasetinde Dârü'l-Hikmet âzâlarıyla beraber bulunması.. ve ayrıca Van'da temelini attığı Şark Dârü'l-funûnunu te'sis için ayrılan yüzelli bin lira tahsisatla bu mühim vazife kendisine teklif olunmuş ise de, -siyaset hayatını terk etmek ihtiyacını duyduğundan- teklif olunan bu vazifeleri kabul etmeyip o zamandan beri dîn-i İslâm ve imânı yolunda çalışmağa başladığını, yine kendi hatırâtından görüyoruz.
İşte böylece, bu ihtiyar sanığın ilmî, dinî ve askerî sahalarda hizmetler görmüş bir şahsiyet olduğu görülmektedir.
İKİNCİSİ : Said Nursî hakkındaki isnad ve iddialara gelince; bunları "dört" kısma ayırarak mütalâa ve müdafaa etmek gerektir.
1-Takdirler : Denizli Mahkemesince yaptırılan tedkik neticesi verilen 7/4/944 günlü ehl-i vukuf raporunun birinci sahifesinde aynen:
"Birinci nev risaleler: Bir âyetin tefsiri, bir hadis-i şerifin maksadıyla yazılmış olanlar; din, imân, Allah, Peygamber, Kur'an ve âhiret akidelerini ve ibarelerini açıkça anlatmak için temsillerle yazılmış ilmî görüşleri ve ihtiyarlara ve gençlere hitab eden ahlâkî öğütler ve kısmen hayat tecrübelerinden alınmış ibretli vak'alar ve esnafa aid faideli menkıbeleri ihtivâ eden ve mevcudun yüzde doksanını teşkil eden risalelerdir ki.."
İşte bu suretle salâhiyetli şahıslardan müteşekkil birinci ehl-i vukuf; bu ihtiyara aid olup, o mahkemece iadelerine karar verilen kitabların listesini mahkemenize ibraz ettiğimiz ve bu defa suç konusu teşkil edilen bahisleri de ihtiva eden bu eserlerin yüzde doksanının böylece takdir edildiğini görmekteyiz.
Gerek iddianâme ve gerekse son tahkikâtın açılmasına dair kararnâmede açıkça yazıldığı üzere aynen: "Risale-i Nur'da; içkinin, fuhşun, israf ve sefahetin kötülüklerini belirtmekle.. gençleri bu kabil hallerden men' etmekle şüphesizdir ki, İslâmlığa hizmet etmiştir." denilmekle; keza bu eserlerin bir kısmının takdir edildiği görülmektedir ki, bu suretle risalelerin kıymeti de inkar edilmemiştir.
Ses Yok