Müdafalar | Müdafalar | 163
(1-190)
İkinci mes'elesinde ise: "Âhirzamanın dehşetli bir şahsı, sabah kalkar; alnında
“haza kafirun “yazılmış bulunur. Allahu a'lem bissavab bunun bir te'vili şudur ki: O Süfyan, kendi başına frenklerin serpuşunu koyup, herkese de giydirir. Fakat, cebr-i kanun ile ta'mim ettiğinden, o serpuş dahi secdeye gittiği için inşâallah ihtidâ eder. Herkes yalnız istemeyerek bunu giymekle kafir olmaz." denilmektedir.
Dördüncü Mes'elesinde : "Rivayette vardır ki: Âhirzamanda Allah Allah diyecek kalmaz. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ
bunun bir te'vili şu olmak gerektir ki: Allah! Allah! deyip zikreden tekyeler, zikirhâneler, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi şeairde İsmullah yerine başka isim konacak." denilmektedir.
Yedinci Mes'ele: Rivayette vardır ki: 'Süfyan büyük bir âlim olacak. İlmi ile dalâlete düşer. Ve çok alimler ona tabi olacaklar. َالْعِلْمُ عِنْدَ اللّهِ
bunun bir te'vili şudur ki: Başka padişahlar gibi: -ya kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi- vasıtayı saltanat olmadığı halde, zekavetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır. Ve aklı ile çok âlimlerin akıllarını teshir eder; etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine taraftar eder. Ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip ta'mimine şiddetle çalışır." denilmektedir. Yirmi Mes'elenin tetimmesi olarak yazılan Üç Mes'elenin birincisi: "Rivayetlerde, Hazret-i İsâ'ya (A.S.) Mesih nâmı verildiği gibi; her iki Deccala dahi mesih nâmı verilmiş.
Ve bütün rivayetlerde
مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَالِ مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَالِ denilmiş, bunun hikmet ve te'vili nedir?
Elcevap: Allahu a'lem bunun hikmeti şudur ki: Nasıl ki emr-i İlâhî ile İsa Aleyhisselam, Şeriatı Museviye'de (A.S.) bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp, şarab gibi bazı müştehiyatı helal etmiş. Aynen öyle de; büyük Deccal, şeytanın iğvâsı ve hükmüyle Şeriat-ı İseviye'nin (A.S.) ahkâmını kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtalarını bozarak anarşistliğe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e zemin hazır eder. Ve İslam Deccalı olan Süfyan dahi, Şeriat-ı Muhammediye'nin (A.S.M.) ebedi bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleri ile kaldırmağa çalışarak hayrat-ı beşeriyenin maddi ve manevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nuranî zincirleri çözer, hevesât-ı müteaffine bataklığında birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve aynı istibdad bir hürriyet vermekle dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit insanlar gayet şiddetli bir istibdattan başka zabt altına alınmaz." denilmektedir.
İkinci cihet ve Sebeb: "Her iki Deccal; âzâmi bir istibdad, âzami bir zulüm ve azami bir şiddet ve dehşet ile hareket ettiklerinden, bir iktidar görülür.
Evet, öyle acib bir istibdad ki: kanunlar perdesinde herkesin vicdanına ve mukaddesatına hatta elbisesine müdahele ederler."
İkinci Mes'elenin Dördüncü Cihet ve Sebebinde : "Büyük Deccalın ispirtizma nev'inden teshir edici hassaları bulunur. İslâm deccalının dahi, bir gözünde teshir edici manyetizma bulunur. Ben, bir manevi âlemde İslâm Deccalını gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshir edici manyetizmayı gözümle müşahede ettim. Ve O'nu bütün bütün münkir bildim. İşte bu inkar-ı mutlaktan çıkan bir cür'et ve cesaretle mukaddesata hücum eder." denilmektedir.
İşte gerek iddia makamınca ididanâmesinde veya esas hakkındaki son mütalaanâmesinde ve gerekse Sorgu Hakimliğince yazılan son tahkikat kararında, Said Nursî hakkında suç olduğu iddia ve emare olunan bahisler bunlardır.
Bu bahislerin suç olduğu izah edildiği sırada.. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından kanunlarla kabul olunan şapka giyilmesinin; tekyelerin, zaviyelerin, medreselerin kapanmasını; medenî kanun ile kadınlara verilen müsâvi hak ve salâhiyetlerin; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti dairesinde yaşayan insanların içtimâi bünyelerini düzenleyen kanunların ve bu kanunla müsâvi olarak yapılan inkılâbların aleyhinde olduğu iddia olunmakta ve suç sayılmaktadır.
Keza bu yazılardaki "Süfyan" tabirinin ve "İslam Deccalının" kim olduğu iddia makamınca düşünüldükten sonra, suçlulardan Mustafa Osman'ın yazdığı bir mektubta aynen: "İşte ordu, alâmet-i küfür olan şapkayı başından çıkarıp atmağa gayret etmeğe başlayalı, silsile halinde fütuhatlar başladı. Ve bu gün yüzer kuruşluk yeni paralarda, âdet-i menhus ve onlarca ehemmiyetli olan resim koymağa muvaffak olamamışlar. Süfyanın prensibleri de kendisi gibi ölüyor." diye yazılan mektubuyla... Çalışkanlar Köyü öğretmeni Mustafa Sungur tarafından yazılan başka bir mektub muhteviyatında istihraç ile Süfyan ve Deccal tabirlerinin Atatürk'e karşı kullanıldığının ve Said-i Kürdî'nin şapka giymediği gibi propagandaya giriştiği ve mücahede etmekte olduğu cihetleri.. bu suretle iddia ve suç sayılmaktadır.
Bir defa, yukarıda arz edilen "mes'eleler" halindeki yazıların bir kısmı otuz-kırk sene evvel yazılmış bulunmaktadır. Bu cihet, gerek "Beşinci Şua" nâmını taşıyan bu bahsin başlangıcında: "Âhirzamanda vukua gelecek hâdisata işâret" diye yazılmış olmasıyla sabit olacağı gibi, Said Nursî'nin huzurunuzdaki şifahi müdafaasında da açıklanmış bulunmaktadır.
Sonra, bu bahislerin, Türk inkılâblarının kasdolunduğu ve kötülemek maksadıyla yazıldığı hakkında da bir ifade mevcut olmadığı, iddia makamının esas hakkındaki son mütâlaasında kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu itibarla, bu yazılar; ancak dinî duygu ve düşünce ile ve "mevzu" olduğu iddia olunan bazı hadislerin kırk sene evvel, gelecek zaman hakkında "Allahu a'lem" tabirleriyle tefsiri yapılmasından ibarettir. Zira, gerek ehl-i vukuf raporlarında ve gerekse iddia ve kararnamelerde, "bu hadislerin bir kısmı sahih hadis olmayıp mevzu hadis bulundukları" beyan ve işaret olunmak suretiyle, bu mes'elelerin hadis tefsirlerinden ibaret olduğu kabûl edilmiş bulunmaktadır.
“haza kafirun “yazılmış bulunur. Allahu a'lem bissavab bunun bir te'vili şudur ki: O Süfyan, kendi başına frenklerin serpuşunu koyup, herkese de giydirir. Fakat, cebr-i kanun ile ta'mim ettiğinden, o serpuş dahi secdeye gittiği için inşâallah ihtidâ eder. Herkes yalnız istemeyerek bunu giymekle kafir olmaz." denilmektedir.
Dördüncü Mes'elesinde : "Rivayette vardır ki: Âhirzamanda Allah Allah diyecek kalmaz. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ
bunun bir te'vili şu olmak gerektir ki: Allah! Allah! deyip zikreden tekyeler, zikirhâneler, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi şeairde İsmullah yerine başka isim konacak." denilmektedir.
Yedinci Mes'ele: Rivayette vardır ki: 'Süfyan büyük bir âlim olacak. İlmi ile dalâlete düşer. Ve çok alimler ona tabi olacaklar. َالْعِلْمُ عِنْدَ اللّهِ
bunun bir te'vili şudur ki: Başka padişahlar gibi: -ya kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi- vasıtayı saltanat olmadığı halde, zekavetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır. Ve aklı ile çok âlimlerin akıllarını teshir eder; etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine taraftar eder. Ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip ta'mimine şiddetle çalışır." denilmektedir. Yirmi Mes'elenin tetimmesi olarak yazılan Üç Mes'elenin birincisi: "Rivayetlerde, Hazret-i İsâ'ya (A.S.) Mesih nâmı verildiği gibi; her iki Deccala dahi mesih nâmı verilmiş.
Ve bütün rivayetlerde
مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَالِ مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَالِ denilmiş, bunun hikmet ve te'vili nedir?
Elcevap: Allahu a'lem bunun hikmeti şudur ki: Nasıl ki emr-i İlâhî ile İsa Aleyhisselam, Şeriatı Museviye'de (A.S.) bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp, şarab gibi bazı müştehiyatı helal etmiş. Aynen öyle de; büyük Deccal, şeytanın iğvâsı ve hükmüyle Şeriat-ı İseviye'nin (A.S.) ahkâmını kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtalarını bozarak anarşistliğe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e zemin hazır eder. Ve İslam Deccalı olan Süfyan dahi, Şeriat-ı Muhammediye'nin (A.S.M.) ebedi bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleri ile kaldırmağa çalışarak hayrat-ı beşeriyenin maddi ve manevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nuranî zincirleri çözer, hevesât-ı müteaffine bataklığında birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve aynı istibdad bir hürriyet vermekle dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit insanlar gayet şiddetli bir istibdattan başka zabt altına alınmaz." denilmektedir.
İkinci cihet ve Sebeb: "Her iki Deccal; âzâmi bir istibdad, âzami bir zulüm ve azami bir şiddet ve dehşet ile hareket ettiklerinden, bir iktidar görülür.
Evet, öyle acib bir istibdad ki: kanunlar perdesinde herkesin vicdanına ve mukaddesatına hatta elbisesine müdahele ederler."
İkinci Mes'elenin Dördüncü Cihet ve Sebebinde : "Büyük Deccalın ispirtizma nev'inden teshir edici hassaları bulunur. İslâm deccalının dahi, bir gözünde teshir edici manyetizma bulunur. Ben, bir manevi âlemde İslâm Deccalını gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshir edici manyetizmayı gözümle müşahede ettim. Ve O'nu bütün bütün münkir bildim. İşte bu inkar-ı mutlaktan çıkan bir cür'et ve cesaretle mukaddesata hücum eder." denilmektedir.
İşte gerek iddia makamınca ididanâmesinde veya esas hakkındaki son mütalaanâmesinde ve gerekse Sorgu Hakimliğince yazılan son tahkikat kararında, Said Nursî hakkında suç olduğu iddia ve emare olunan bahisler bunlardır.
Bu bahislerin suç olduğu izah edildiği sırada.. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından kanunlarla kabul olunan şapka giyilmesinin; tekyelerin, zaviyelerin, medreselerin kapanmasını; medenî kanun ile kadınlara verilen müsâvi hak ve salâhiyetlerin; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti dairesinde yaşayan insanların içtimâi bünyelerini düzenleyen kanunların ve bu kanunla müsâvi olarak yapılan inkılâbların aleyhinde olduğu iddia olunmakta ve suç sayılmaktadır.
Keza bu yazılardaki "Süfyan" tabirinin ve "İslam Deccalının" kim olduğu iddia makamınca düşünüldükten sonra, suçlulardan Mustafa Osman'ın yazdığı bir mektubta aynen: "İşte ordu, alâmet-i küfür olan şapkayı başından çıkarıp atmağa gayret etmeğe başlayalı, silsile halinde fütuhatlar başladı. Ve bu gün yüzer kuruşluk yeni paralarda, âdet-i menhus ve onlarca ehemmiyetli olan resim koymağa muvaffak olamamışlar. Süfyanın prensibleri de kendisi gibi ölüyor." diye yazılan mektubuyla... Çalışkanlar Köyü öğretmeni Mustafa Sungur tarafından yazılan başka bir mektub muhteviyatında istihraç ile Süfyan ve Deccal tabirlerinin Atatürk'e karşı kullanıldığının ve Said-i Kürdî'nin şapka giymediği gibi propagandaya giriştiği ve mücahede etmekte olduğu cihetleri.. bu suretle iddia ve suç sayılmaktadır.
Bir defa, yukarıda arz edilen "mes'eleler" halindeki yazıların bir kısmı otuz-kırk sene evvel yazılmış bulunmaktadır. Bu cihet, gerek "Beşinci Şua" nâmını taşıyan bu bahsin başlangıcında: "Âhirzamanda vukua gelecek hâdisata işâret" diye yazılmış olmasıyla sabit olacağı gibi, Said Nursî'nin huzurunuzdaki şifahi müdafaasında da açıklanmış bulunmaktadır.
Sonra, bu bahislerin, Türk inkılâblarının kasdolunduğu ve kötülemek maksadıyla yazıldığı hakkında da bir ifade mevcut olmadığı, iddia makamının esas hakkındaki son mütâlaasında kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu itibarla, bu yazılar; ancak dinî duygu ve düşünce ile ve "mevzu" olduğu iddia olunan bazı hadislerin kırk sene evvel, gelecek zaman hakkında "Allahu a'lem" tabirleriyle tefsiri yapılmasından ibarettir. Zira, gerek ehl-i vukuf raporlarında ve gerekse iddia ve kararnamelerde, "bu hadislerin bir kısmı sahih hadis olmayıp mevzu hadis bulundukları" beyan ve işaret olunmak suretiyle, bu mes'elelerin hadis tefsirlerinden ibaret olduğu kabûl edilmiş bulunmaktadır.
Ses Yok