Müdafalar | Müdafalar | 158
(1-190)
(Salâhaddin Çelebi'nin Temyiz Layihasından Bir Kısım)
Hükmün hülâsasını ve esbâb-ı mûcibeli kararını ve âlim ve muhterem Üstad-ı Fâzılânem Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nur Talebelerinin müdafaa ve temyiz layihalarını okudum. Bu sebeble gıyabımda cereyan eden mahkemenin müdafaa ve karar günlerinde bulunamadığımdan çok müteessirim.
İlk duruşmada, Reis: "Sen Risale-i Nur Talebesi misin?" sualinde ısrar etmiş. Ve nihayet sükût ile mukabele etmiştim. Mahkeme bu sükutu bilahare ikrar kabul etmiş. O günkü bulunduğum şerâit.. Mahkemenin henüz hakikata vâkıf olmaması ve hakkımda hiç bir delil bulunmaması... ve bankalara altı-yedi bin lira borcun olması.. ve baba oğul tevkifimiz.. uzak bir garib memlekette mütehammil olduğundan iktisâden perişan olacaktık.. bu sebeble sükutu icab ettiriyordu. Bu mucbir sebebden doğan hareketimle de, mahkeme beni gayr-ı mevkuf bırakmıştı. Mahkeme altı ay mahkumiyetime kanaat-ı vicdaniye ile kanunsuz kararını vermiştir. Fakat bir hak ve hakikatı da görmüştür.
Şimdi Kemâl-i tefâhürle diyebilirim : "Evet, ben de Risale-i Nur Talebesiyim. Risale-i Nur Talebesi; tasavvur olunan bir mevhum cem'iyet mensubu demek değil, üçyüzelli milyon İslâm cemaatına mensubuz demektir. Risale-i Nur Talebesi; Nûr-u Kur'an talebesi ve hizmetkârı demektir. Çünki, Risale-i Nur eserleri, Kur'an'ın feyzinden tereşşuh etmiş nurlu sözlerdir. Bindörtyüz senedir milyonlarca Müslümanlar Kur'an'ı en mukaddes emanet olarak baş ve kalblerinde muhafaza etmişlerdir ve kıyamete kadar da edeceklerdir.
Evvelâ, bir delil olmadığından men-i muhâkememizi, sonrada (Pederimle yaptığı hususi bir münâkaşanın te'siriyle) mahkumiyetimizi isteyen savcının indî talebi aynen kabul edilerek; tedkikat yapmadan, bir delil, bir suç unsuru olmadan ve hem derhal tevkif ile altı ay mahkumiyetimize gıyaben karar veren.. ve baba-oğul ikimizi bu mevsim-i şitâ'da İnebolu Cezaevinden Afyon Hapishanesinde mevkûfen getirtip, mâsumâne ve bigünah olarak garib bir hapishanede azab içinde gadaplı çile çektirip, âhiretimize sevab kazandırdığından, hey'et-i hâkimeye teşekkürler ederim.
Dünyevi hiç bir maksad ve gaye gütmeyen, yalnız imân ve âhiret için çalışan Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin ve Risale-i Nur talebelerinin muhakkikâne ilim çerçevesi içinde hak ve hakikata istinad eden Kur'an tefsirine ve mukaddesatına, ilmî fikrine, imânına her akl-ı selim sahibi hürmet eder. Biz Nur-u Kur'an talebelerinin dünyevi bir maksad güttüğü veya bir menfaat te'min ettiği isbat edilirse, değil altı ay altı sene mahkumiyete hatta derhal idama dahi razıyız.
Ben şahsen böyle biliyorum. Ve böyle kâbul ediyorum. Elhamdülillah hiç bir talebede böyle bir fikir, bir delil olmadığı gibi, bir su-i maksad dahi hissedilmemiştir. Rıza-yı İlâhi nâmına îmanımız, âhiretimizi kurtarmak, dîni bilgilerimizi arttırmak için okunan ve yazılan risaleleri ve mektubları Denizli ve Afyon Mahkemesinin Ankara'da salâhiyetli bilirkişilere yaptırdığı incelemede verdikleri rapor, bu iddiamızı tamamıyla tasdik etmiştir.
Denizli Mahkemesi neticede, 132 Risale-i Nur'un 127'si Kur'âni olup, müellifinin sakin olmadığı zamanlarında yazdığı.. diğer beş risale ise, müsbet ilimlerle kâbil-i telif olmadığını.. bu eserleri cezbeye geldiği veya hiddetli zamanlarında yazdığı kanâatında olduklarını.. Ehl-i vukuf raporundan anlaşılmış. Mahkemeye de yeter kanaat gelmişdir. Esasen o beş eserinde neşrine izin verilmediği müellifin müdafaatında mevcuddur. Netice-i mahkemede eserlerin iadesine ve sanıkların beraetine müttefikan karar vermişlerdir.
Afyon Mahkemesinin ikinci bir defa bu dâvayı rü'yete kanunen hakkı yoktur. Hem yüksek Yargıtay'ın tedkikinden geçmiş, hem müttefikan karar-ı beraat ve tasdikle kesb-i kat'iyyet etmiştir. Risale-i Nur müellifi o tarihten beri yeni bir eser yazmamıştır. Yalnız mevcud eserlerin bir kısmı biraraya toplatılarak "Asâ-yı Mûsâ" ve "Zülfikar" nâmlarını aldıkları, eski ve yeni bilirkişiler raporunun tedkikinden anlaşılıyor. Yeni bir delil ve bir hâdise olmadığına nazaran bu dâvânın da beraetle neticelenmesi, kanun dairesinde adâlet yerini bulmuş olurdu. Veyahut davanın sukut ettirilmesi icab ederdi. Dini ve dînî hissiyatı âlet ederek devletin emniyetini ihlâl etmek, cem'iyet kurmak, hâşâ.. yirmibeş senedir müteaddid mahkemeler geçirmiş ve tarassudlar altında bir cürüm delili elde edilemediği bütün Türkiye emniyet-i umumîye raporlarında anlaşıldığı halde; yalnız bu vatanda yüzbinlerce Risale-i Nur Talebesinin hepsinin ahlâk-ı hamide sahibi olduğu tesbit edilmiş. Ve lisan-ı halleriyle de ve fiiliyat-ı haseneleriyle de belli ve âşikârdır. Binaenaleyh Afyon Mahkemesinin bu kararının, savcının garâzî ve indî ittihamından mülhem olduğu kanaatı hâsıl oluyor.
Ses Yok