Müdafalar | Müdafalar | 172
(1-190)
Bütün eserlerin Ankara'da son defa teşkil edilen bilirkişiler ile Denizli Mahkemesinde dava görülürken tedkikat yapmış olan bilirkişilere müctemian bu bakımdan tedkik ettirilmek... ve Denizli Mahkemesinin Kararından sonra yeniden yazılmış olan kısımlar mevcud olmadığı ayırt edilmek... ve buna nazaran her sanığın hâdisedeki iştirakine ve suret ve derece-i iştirakine aid olan bütün delilleriyle mâhiyetleri de ayrı ayrı tebarüz ettirilmek.. ve bir sanığın Said Nursî'ye veyahutta diğer bir sanığa yazdığı mektubtan diğerlerinin ne sebeble mes'ul olabileceği de izah kılınmak.. ve Sanık Said Nursî'nin içtimâi ve hukuki inkılâbların İslâm akâidine ve hukukuna münâfi olduğu iddiasını taşıyan efkâr ve mütalaatın kâffesinin İslâmiyetin sahih akîdelerinden olup olmadığı kanaat yerine işaret edilmek.. ve kendilerine "Nur Muhibbi" ve "Nur Talebesi" ünvanlarını izâfe eyleyen herbir sanığın kendilerinden başka kimleri.. ve hatta birbirlerini hükûmetin emniyetini ihlâl edici harekette Said Nursî'ye müzâhir olarak ne surette teşvikte bulundukları ve Said Nursî'nin eserlerindeki mütalaaların da telkînî mahiyette olmayıpta hareket ile müterafik teşvikî mâhiyette bulunup bulunmadığı.. etraflı olarak tebârüz ettirilmek icâb ederken...
Bu hususlarda zuhûl olunmasında isâbet olmadığından ve itirazlar bu itibarla vârid görülmediğinden, hükmün ceza usûl muhâkemeleri kanunun 307-308-321. maddeleri mucibince bozulmasına.. ve depo edilen temyiz paralarının geri verilmesine.. ve beşyüz kuruş bozma harcının ileride haksız çıkacak taraftan alınmasına.. ve evrakın yerine gönderilmesine 2/6/949 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
2/6/949 tarihinde ittihaz olunan işbu karar C. Savcı Yardımcısı Kâzım Kara ve sanık vekillerinden Avukat Hulûsî Bitlîsi Aktürk huzurlarıyla 4/6/949 tarihinde usûlen tefhim edildi.
Yargıtay Birinci Ceza Dairesi Başkanlığı
Fuad (Afyon'un altıyüze yakın kitab ve mektubların iadesine aid kararnâmenin bir parçasıdır.)
Mahkememiz Kurulu yukarıda yazılı şekilde teşekkül ederek, dini ve dinî hissiyatı âlet ederek devletin emniyetini bozabilecek hareketlere halkı teşvik etmekten ve Nurcular adı altında gizli bir cem'iyet kurmaktan sanık Mirzâ oğlu Said Nursî ve suç ortakları hakkında yapılan yargılamada, Said Nursî ile arkadaşlarına isnad edilen suçun T.C.K.nun 163-173 üncü maddelerine temas etmekte olması ve bu maddelerin 5677 sayılı af kanununun daire-i şumûlüne girmiş olmasından bilcümle sanıkların hakkındaki amme davasının ortadan kaldırılmasına 20/7/950 tarihinde mahkememizin 155/157 sayısı tahtında karar verilmesini.. Sanıklardan Said Nursî ile suç ortakları Hıfzı Bayram, Husrev Altınbaşak, Ziver Gündüzalp, Hüseyin Baykan nam-ı diğer Tabancalı, İbrahim Edhem Talas, Ahmed Nazif Çelebi ve Salâhaddin Çelebi'nin adem-i kanaat ile aleyhine Yargıtay'a başvurmaları üzerine, taleblerine mebni C.M.U. K. nun 392. maddesi gereğince esas-ı dâvâyı görmeye salâhiyetli olan mahkemeden müsadere kararı istenildiği ve usûlün 392. maddesi gereğince bu babda yapılacak duruşmada ve verilen kararda duruşmaya müteallik hükümlerin tatbiki iktiza ettiği göz önünde tutularak, usûlü dairesince duruşma icraası ile bir karar verilmesi lazım gelirken; duruşma yapılmaksızın yazılı olduğu üzere müsadereye karar verilmesi yolsuz görülerek diğer cihetler incelenmeksizin müsadere kararının isimleri yazılı Said Nursî, Hıfzı Bayram, Husrev Altınbaşak, Ziver Gündüzalp, Tabancalı ve İbrahim Edhem Talas'a aid kısmının bu sebebten Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 28/2/952 tarih ve 456/50 esas ve karar sayılı ilamı ile hükmün bozularak dâvâ dosyasının mahkememize iade kılınması üzerine, bozmaya uyularak usûlün 392. maddesi mûcibince açık duruşma yapılarak, duruşmanın sanık Mirzâ oğlu Said Nursî, Hıfzı Bayram, Husrev Altınbaşak, Ziver Gündüzalp, Tabancalı, İbrahim Edhem Talas'a hasren yapıldığının karar yerinde tasrihi ile keyfiyet konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar yazıldı: Sanıklardan Said Nursî'nin dinî eser, mektub ve risalelerinde menfi mahiyette yazılar yazdığı ve okuyanları devlete karşı soğutacak, düşünce ve kanaatlerini sarsacak mahiyette mahiyet taşımadıkları ve bu mektub ve risale ve kitabların ulûm-u diniye konusunda kaleme alındıkları ve kendisinin şakirdleri tarafından adetleri teksir olunarak bazı meraklı kimselere verildiği ve gizlice mezkur eserlerin elden ele dolaştırıldığı ve bu yazıların suç konusu olduğunu bilerek neşir ve tamim edildiği ve Nurcular adı altında bir cemiyet kurdukları iddia edilmiş olması, dava konusunda yapılan yargılama dosyasında mevcut deliller, sanıkların Nurcular adı altında gizli bir cemiyet kurdukları hakkında kesin deliller mevcut değil ve hiçbir delilde yok, bir emare tahassul etmemiş.
Bahse konu mektub, eser ve risalelerinin taşıdığı gayenin inkılap hareketlerine karşı mukavemet etmek, onları kırıp, yıkmağa çalışmak düşünce ve tahrikatının mevcut olup olmadığı; kötü ve hainane emeller tasarlanıp tasarlanmadığı incelenmiş, 16/12/947 tarihli Diyanet İşleri Müşavere Kurulu üyelerinin bilirkişi sıfatı ile tanzim ettikleri raporda: Kitabların, hususan "Asâ-yı Musâ Mecmuası adlı kitab ve Zülfikar Mucizat-ı Ahmediye ve Kur'aniye mecmuası adlı kitabın her ikisinin bahis mevzuu olan muhtevaları itibariyle, bir cemiyet kurma ve tarikatçılık gütmesi gibi maksat ve rejim ve inkılap aleyhinde siyasetle ilgili fikirler ve devlet emniyetini ihlal edici hareketler ve böyle hareketlere halkı teşvik edecek veya halka hurafeler telkin edecek mahiyetler görülmemiştir ve yoktur.
Ancak bu eserlerin teksir edilerek yayınlanması hasta dine hizmet gayesinden ileri geldiği tesbit kılınmıştır." Keza, Diyanet İşler Müşavere Kurulu üyelerinden mürekkeb bilirkişilerin 16/3/948 tarihli raporlarında: "Siracü'n-Nur Mecmuasının içinde ondört risale ve mektublar tesbit kılınmış ve her risalede 'Şua' isimleri verilerek rakamlarla sayıları ifade kılınmış ve herbir risalenin muhtevaları ayrı ayrı izah kılındığı gibi ve Gençlik Rehberi'nin imân ve âhiret bahislerini muhtevi, besmelenin mânâsını, kadınların tesettüre riayet etmelerinin lüzumlu olduğunu ve ayrıca dünya hayatının âhiret hayatına galebe çaldığını.. ve siyah kaplı defterin içinde elli kadar mektubun yazılı bulunduğu ve bu yazılarda arabça tekbirler, mahkemelerin Said Nursî hakkında beraet kararı vermeleri, Otuzbir Mart Vakıasından bir miktar sonra ve otuzbeş seneden beri siyaseti terk ettiği; kendisine izâfe edilmek istenilen mehdilik vasfını hiçbir cihette kabul etmediği ve etmiyeceğini .. ve içtimâi inkılablar ve teaddüt-ü zevcat ve miras gibi, ahkam-ı şahsiyeye taalluk eden hukukî mevzular aleyhine, din esaslarına istinaden yazılmış olan birtakım fikir ve mütâlaadan ibaret olduğu netice ve kanaatına varılarak; yazıların ilmî ve dinî telkini mahiyette bulundukları ve bu eserlerin muhtevi oldukları fikirlerin suç teşkil etmediği" Diyanet Riyasetindeki ehl-i vukuf bilirkişilerin tesbit kılınmış olmasına...
Esasen Denizli Ağır Ceza Mahkemesince bahse konu eserlerden Risale-i Nur ile "Beşinci Şua" kitabı ve sair elde edilen bütün kitablar, siyah kaplı ve kırmızı kaplı defterler dâvâ konusu alınmış ve bu eserlerin suç sayılmaması sebebiyle, bulunduranlar hakkında 16/6/944 tarihinde 199/136 sayılı ilamıyla beraet kararı verilmiş ve mezkur karar, Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 30/12/944 günü ilamıyla onandığından ve bu beraet kararından sonra Risale-i Nur ve Beşinci Şua ve siyah ve kırmızı kaplı defterlerin ilave gördüklerine dair bir kevni iddia ve delilleri tesbit kılınmadığına ve mezkur neşriyatın suç olmadığının hükmen kabul edilmiş olmasına ve 5677 sayılı af kanununun isnad maddeleri suç sayma kategorisinden çıkarılmış olmasına ve mezkur dava mevzuu olan yazılı eserlerin aynı kasıt altında yeniden neşredilmiş oldukları hakkında bir kevni iddia ve deliller bulunmamasına, bulundukları iddiasının mücerred mahiyette kaldığına...
Bu hususlarda zuhûl olunmasında isâbet olmadığından ve itirazlar bu itibarla vârid görülmediğinden, hükmün ceza usûl muhâkemeleri kanunun 307-308-321. maddeleri mucibince bozulmasına.. ve depo edilen temyiz paralarının geri verilmesine.. ve beşyüz kuruş bozma harcının ileride haksız çıkacak taraftan alınmasına.. ve evrakın yerine gönderilmesine 2/6/949 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
2/6/949 tarihinde ittihaz olunan işbu karar C. Savcı Yardımcısı Kâzım Kara ve sanık vekillerinden Avukat Hulûsî Bitlîsi Aktürk huzurlarıyla 4/6/949 tarihinde usûlen tefhim edildi.
Yargıtay Birinci Ceza Dairesi Başkanlığı
Fuad (Afyon'un altıyüze yakın kitab ve mektubların iadesine aid kararnâmenin bir parçasıdır.)
Mahkememiz Kurulu yukarıda yazılı şekilde teşekkül ederek, dini ve dinî hissiyatı âlet ederek devletin emniyetini bozabilecek hareketlere halkı teşvik etmekten ve Nurcular adı altında gizli bir cem'iyet kurmaktan sanık Mirzâ oğlu Said Nursî ve suç ortakları hakkında yapılan yargılamada, Said Nursî ile arkadaşlarına isnad edilen suçun T.C.K.nun 163-173 üncü maddelerine temas etmekte olması ve bu maddelerin 5677 sayılı af kanununun daire-i şumûlüne girmiş olmasından bilcümle sanıkların hakkındaki amme davasının ortadan kaldırılmasına 20/7/950 tarihinde mahkememizin 155/157 sayısı tahtında karar verilmesini.. Sanıklardan Said Nursî ile suç ortakları Hıfzı Bayram, Husrev Altınbaşak, Ziver Gündüzalp, Hüseyin Baykan nam-ı diğer Tabancalı, İbrahim Edhem Talas, Ahmed Nazif Çelebi ve Salâhaddin Çelebi'nin adem-i kanaat ile aleyhine Yargıtay'a başvurmaları üzerine, taleblerine mebni C.M.U. K. nun 392. maddesi gereğince esas-ı dâvâyı görmeye salâhiyetli olan mahkemeden müsadere kararı istenildiği ve usûlün 392. maddesi gereğince bu babda yapılacak duruşmada ve verilen kararda duruşmaya müteallik hükümlerin tatbiki iktiza ettiği göz önünde tutularak, usûlü dairesince duruşma icraası ile bir karar verilmesi lazım gelirken; duruşma yapılmaksızın yazılı olduğu üzere müsadereye karar verilmesi yolsuz görülerek diğer cihetler incelenmeksizin müsadere kararının isimleri yazılı Said Nursî, Hıfzı Bayram, Husrev Altınbaşak, Ziver Gündüzalp, Tabancalı ve İbrahim Edhem Talas'a aid kısmının bu sebebten Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 28/2/952 tarih ve 456/50 esas ve karar sayılı ilamı ile hükmün bozularak dâvâ dosyasının mahkememize iade kılınması üzerine, bozmaya uyularak usûlün 392. maddesi mûcibince açık duruşma yapılarak, duruşmanın sanık Mirzâ oğlu Said Nursî, Hıfzı Bayram, Husrev Altınbaşak, Ziver Gündüzalp, Tabancalı, İbrahim Edhem Talas'a hasren yapıldığının karar yerinde tasrihi ile keyfiyet konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar yazıldı: Sanıklardan Said Nursî'nin dinî eser, mektub ve risalelerinde menfi mahiyette yazılar yazdığı ve okuyanları devlete karşı soğutacak, düşünce ve kanaatlerini sarsacak mahiyette mahiyet taşımadıkları ve bu mektub ve risale ve kitabların ulûm-u diniye konusunda kaleme alındıkları ve kendisinin şakirdleri tarafından adetleri teksir olunarak bazı meraklı kimselere verildiği ve gizlice mezkur eserlerin elden ele dolaştırıldığı ve bu yazıların suç konusu olduğunu bilerek neşir ve tamim edildiği ve Nurcular adı altında bir cemiyet kurdukları iddia edilmiş olması, dava konusunda yapılan yargılama dosyasında mevcut deliller, sanıkların Nurcular adı altında gizli bir cemiyet kurdukları hakkında kesin deliller mevcut değil ve hiçbir delilde yok, bir emare tahassul etmemiş.
Bahse konu mektub, eser ve risalelerinin taşıdığı gayenin inkılap hareketlerine karşı mukavemet etmek, onları kırıp, yıkmağa çalışmak düşünce ve tahrikatının mevcut olup olmadığı; kötü ve hainane emeller tasarlanıp tasarlanmadığı incelenmiş, 16/12/947 tarihli Diyanet İşleri Müşavere Kurulu üyelerinin bilirkişi sıfatı ile tanzim ettikleri raporda: Kitabların, hususan "Asâ-yı Musâ Mecmuası adlı kitab ve Zülfikar Mucizat-ı Ahmediye ve Kur'aniye mecmuası adlı kitabın her ikisinin bahis mevzuu olan muhtevaları itibariyle, bir cemiyet kurma ve tarikatçılık gütmesi gibi maksat ve rejim ve inkılap aleyhinde siyasetle ilgili fikirler ve devlet emniyetini ihlal edici hareketler ve böyle hareketlere halkı teşvik edecek veya halka hurafeler telkin edecek mahiyetler görülmemiştir ve yoktur.
Ancak bu eserlerin teksir edilerek yayınlanması hasta dine hizmet gayesinden ileri geldiği tesbit kılınmıştır." Keza, Diyanet İşler Müşavere Kurulu üyelerinden mürekkeb bilirkişilerin 16/3/948 tarihli raporlarında: "Siracü'n-Nur Mecmuasının içinde ondört risale ve mektublar tesbit kılınmış ve her risalede 'Şua' isimleri verilerek rakamlarla sayıları ifade kılınmış ve herbir risalenin muhtevaları ayrı ayrı izah kılındığı gibi ve Gençlik Rehberi'nin imân ve âhiret bahislerini muhtevi, besmelenin mânâsını, kadınların tesettüre riayet etmelerinin lüzumlu olduğunu ve ayrıca dünya hayatının âhiret hayatına galebe çaldığını.. ve siyah kaplı defterin içinde elli kadar mektubun yazılı bulunduğu ve bu yazılarda arabça tekbirler, mahkemelerin Said Nursî hakkında beraet kararı vermeleri, Otuzbir Mart Vakıasından bir miktar sonra ve otuzbeş seneden beri siyaseti terk ettiği; kendisine izâfe edilmek istenilen mehdilik vasfını hiçbir cihette kabul etmediği ve etmiyeceğini .. ve içtimâi inkılablar ve teaddüt-ü zevcat ve miras gibi, ahkam-ı şahsiyeye taalluk eden hukukî mevzular aleyhine, din esaslarına istinaden yazılmış olan birtakım fikir ve mütâlaadan ibaret olduğu netice ve kanaatına varılarak; yazıların ilmî ve dinî telkini mahiyette bulundukları ve bu eserlerin muhtevi oldukları fikirlerin suç teşkil etmediği" Diyanet Riyasetindeki ehl-i vukuf bilirkişilerin tesbit kılınmış olmasına...
Esasen Denizli Ağır Ceza Mahkemesince bahse konu eserlerden Risale-i Nur ile "Beşinci Şua" kitabı ve sair elde edilen bütün kitablar, siyah kaplı ve kırmızı kaplı defterler dâvâ konusu alınmış ve bu eserlerin suç sayılmaması sebebiyle, bulunduranlar hakkında 16/6/944 tarihinde 199/136 sayılı ilamıyla beraet kararı verilmiş ve mezkur karar, Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 30/12/944 günü ilamıyla onandığından ve bu beraet kararından sonra Risale-i Nur ve Beşinci Şua ve siyah ve kırmızı kaplı defterlerin ilave gördüklerine dair bir kevni iddia ve delilleri tesbit kılınmadığına ve mezkur neşriyatın suç olmadığının hükmen kabul edilmiş olmasına ve 5677 sayılı af kanununun isnad maddeleri suç sayma kategorisinden çıkarılmış olmasına ve mezkur dava mevzuu olan yazılı eserlerin aynı kasıt altında yeniden neşredilmiş oldukları hakkında bir kevni iddia ve deliller bulunmamasına, bulundukları iddiasının mücerred mahiyette kaldığına...
Ses Yok