Müdafalar | Müdafalar | 181
(1-190)
ÜÇ SENE EVVEL SAMSUN MAHKEMESİ MÜNASEBETİYLE, ÜSTÂDIMIZIN İSTANBUL'DA İSTİNÂBE SURETİYLE ALINAN VE BERAETİ NETİCE VEREN BİR MÜDAFAASIDIR.
Gizli düşmanlarımız, bu Ramazan-ı Şerifte tekrar adliyeyi benim aleyhime sevkettiler. Mes'ele bir gizli komünist komitesiyle alâkadardır.
Bütün bütün kanun hilâfına olarak, beni tek başımla, yalnız olarak kırda ve dağda otururken, üç müsellah jandarma ile bir başçavuşu yanıma gönderdiler, "Sen şapka giymiyorsun." diye, zorla beni karakola getirdiler. Ben de, adaleti hedef tutan bütün adliyelere söylüyorum ki:
Böyle beş vecihle kanunsuzluk edip kanun namına beş vecihle İslâmî kanunları kıran adam, hakiki kanunsuzluk ile ittiham edilmek lâzım gelirken, onların o acîb kanunsuzluğu bir seneden beri o acîb bahaneyle vicdanî azâb verdiği için; elbette mahkeme-i kübra-yı haşirde bunun cezasını çekeceklerdir.
Evet otuzbeş senedir münzevî olduğu halde hiç çarşıda kahvelerde gezmeyen bir adama, "Sen frenk serpuşunu giymiyorsun." diye ittiham etmeyi, dünyada hangi kanun buna müsaade eder?
Yirmisekiz seneden beri beş vilayet ve beş mahkeme ve beş vilayetin zabıtaları şapka meselesinde ilişmedikleri halde, hususan bu defa İstanbul mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polisleri gözleri önünde, hem iki ayda yaya olarak her yeri gezdiği ve hiçbir polis ilişmediği halde ve hem mahkeme-i temyiz bere yasak değil, bereyi giyenler mesul olmaz dediği halde; hususan münzevî ve insanlar arasına girmeyen bir adama Ramazan-ı Şerifte böyle hilâf-ı kanun en çirkin bir şey ile ruhunu meşgul etmek ve papazları benzetmek için şapkayı bana teklif etmek ve adliye ile tehdit etmek; elbette zerre kadar vicdanı olan bu halden nefret eder.
Meselâ : O'na teklifeden demiş: "Ben emir kuluyum." Kaç vecihle kanunsuz, cebr-i keyfi kanun ile emir olur mu ki, emir kuluyum desin. Evet Kur'an-ı Hakîm'in remzi ve işaretiyle Yahudi ve Nasranilere başta benzememek için âyet olduğu gibi,ulü'lemre itaâti emreder. Allah ve Resûlünün itaâtine zıt olmamak şartıyla o itâatin emir kuluyum diye hareket edebilir. Halbuki bu mes'elede, an'âne-i İslâmiye kanunları ile hastalara şefkat edip incitmemek ve ihtiyarlara hürmet edip tahkir etmemek, gariblere şefkat edip incitmemek ve Allah için Kur'an ve ilm-i İmaniye hizmet edenlere ve münzevîlere zahmet vermemek ve onları incitmemek lâzım gelirken, husûsan münzevî, dünyayı terketmiş bir adama ecnebi papazları serpuşunu teklif etmek, on vecihle değil, yüz vecihle kanuna muhalif olmakla beraber İslâmın an'ânevi kanunlarına karşı da bir kanunsuzluk ve keyfi bir emir hesabına o kudsî kanunları kırmaktır.
Benim gibi kabir kapısında, gayet hasta, gayet ihtiyar, garib, fakir, münzevî ve Sünnet-i Seniyyeye muhalefet etmemek için otuzbeş seneden beri dünyayı terkeden bir adama bu tarz muameleler kat'iyyen şek ve şüphe bırakmadı ki; komünist perdesi altında, anarşilik hesabına, vatan ve millet ve İslâmiyet ve din aleyhinde müthiş bir sû-i kasd eseri olduğu gibi, İslâmiyete ve vatana hizmete niyet eden ve müthiş harici tahribata karşı cephe alan dindar meb'uslara dahi büyük bir suikasttır. Dindar demokratlar dikkat etsinler, bu dehşetli suikasda karşı beni yalnız bırakmasınlar.
(Bu müdafaadan sonra Samsun Mahkemesi beraetle neticelenmiştir.)
__________ Hâşiye: Rus'un başkumandanı kasden önünden üç defa geçtiği halde ayağa kalkmayan ve tenezzül etmeyen ve onun idam tehdidine karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza için O'na başını eğmeyen; İstanbul'u istilâ eden İngiliz başkumandanına ve O'nun vasıtasıyle fetva verenlere karşı, İslâmiyetin izzeti için, idam tehdidine beş para ehemmiyet vermeyen ve "Tükürün zâlimlerin o hayasız yüzlerine!" cümlesiyle ve matbuat lisanıyla karşılayan; ve Mustafa Kemal'in, elli meb'us içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip, "Namaz kılmayan hâindir" diyen; ve Divan-ı Harb-i Örfi'nin dehşetli suallerine karşı, "Şeriat'ın bir mes'elesine ruhumu feda etmeye hazırım" deyip, dalkavukluk etmeyen; ve yirmisekiz sene, gavurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir İslâm fedaisine ve hakikat-ı Kur'aniye'nin fedakar hizmetkârına denilse ki:"Sen, ecnebilerin papazlarına benzeyeceksin, onlar gibi başına şapka giyeceksin, bütün İslâm ulemasının icmaına muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceğiz." denilse, elbette öyle herşeyini hakikat-ı Kur'aniyeye feda eden bir adam, değil dünyevî hapisler ve cezalar ve işkenceler, belki parça parça bıçakla kesilse, cehenneme de atılsa ve yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle kat'iyyen feda edecek!
ISPARTA CUMHURİYET MÜDDE-İ UMUMİLİĞİNE
Dokuz senedir beni bu memlekette sebebsiz olarak ikamete memur ettiler. Hariçle ihtilattan men'olduğum için çalışamadım, perişan bu gurbette kimsesiz kaldım. Onüç seneden beri, beni bu vilâyette tanıyanların tasdikleri tahtında, siyasetle hiçbir cihetle alâkam kalmadığına delilim şudur ki: Onüç seneden beri, bir gazeteyi okumadığımı ve dinlemediğimi sekiz sene oturduğum Barla halkı ile işhâd ediyorum. Onüç sene, bu zamanda siyasetin lisanı olan gazeteyi dinlemeyen, işitmeyen, istemeyen bir adamın siyasetle alâkası olmadığı ve sekiz aydan beri merkez-i vilâyette bütün buradaki benimle temas edenlerin şehadetleriyle, siyasete taalluk eden hiçbir mes'eleye temas etmediğimi gösterebilirim. Bu halimle beraber, bu senenin Kurban Bayramında fıtraten sohbetten hoşlanmadığım için hiç kimseyi kabul etmediğimi gösterir bir-iki satırlık yazı ile kapımda yazdığım ve hiçbir kimse de gelmediği halde, bu mübarek bayramın dört gününde bir polis bulundurulmak suretiyle benim gibi garib, ihtiyar, hastalıklı bir adama şüphe isnad ederek tarassud ettirmek ve hareket-i şahsiyemi bilâsebeb taht-ı nezârette bulundurmakla verilen tazyik ve sıkıntı kâfi gelmiyormuş gibi, bu senenin Nisanının dördüncü günü, kış münasebetiyle ve mütemâdiyen harekâtımın tâkib ve tarassud edilmesinden dolayı hârice çıkmadığımdan sıkılmıştım. İşte o günü altı aylık ızdırabımı tahfif etmek ve biraz teneffüs ve rahatsızlığımı izale etmek için havanın güzelliğinden istifade ederek gezmeye gitmiştim. Avdetimde bir komiser ile iki polis ikamet ettiğim evimin kapısında ve bir komiserle iki polis de bahçenin dışarısında bulunuyorlardı. İçeriye girdim, komiser ve iki polis beni takib ettiler. Odama çıktım, onlar da arkamda idiler. Benimle beraber girdiler, taharriye başladılar.
Bütün bütün kanun hilâfına olarak, beni tek başımla, yalnız olarak kırda ve dağda otururken, üç müsellah jandarma ile bir başçavuşu yanıma gönderdiler, "Sen şapka giymiyorsun." diye, zorla beni karakola getirdiler. Ben de, adaleti hedef tutan bütün adliyelere söylüyorum ki:
Böyle beş vecihle kanunsuzluk edip kanun namına beş vecihle İslâmî kanunları kıran adam, hakiki kanunsuzluk ile ittiham edilmek lâzım gelirken, onların o acîb kanunsuzluğu bir seneden beri o acîb bahaneyle vicdanî azâb verdiği için; elbette mahkeme-i kübra-yı haşirde bunun cezasını çekeceklerdir.
Evet otuzbeş senedir münzevî olduğu halde hiç çarşıda kahvelerde gezmeyen bir adama, "Sen frenk serpuşunu giymiyorsun." diye ittiham etmeyi, dünyada hangi kanun buna müsaade eder?
Yirmisekiz seneden beri beş vilayet ve beş mahkeme ve beş vilayetin zabıtaları şapka meselesinde ilişmedikleri halde, hususan bu defa İstanbul mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polisleri gözleri önünde, hem iki ayda yaya olarak her yeri gezdiği ve hiçbir polis ilişmediği halde ve hem mahkeme-i temyiz bere yasak değil, bereyi giyenler mesul olmaz dediği halde; hususan münzevî ve insanlar arasına girmeyen bir adama Ramazan-ı Şerifte böyle hilâf-ı kanun en çirkin bir şey ile ruhunu meşgul etmek ve papazları benzetmek için şapkayı bana teklif etmek ve adliye ile tehdit etmek; elbette zerre kadar vicdanı olan bu halden nefret eder.
Meselâ : O'na teklifeden demiş: "Ben emir kuluyum." Kaç vecihle kanunsuz, cebr-i keyfi kanun ile emir olur mu ki, emir kuluyum desin. Evet Kur'an-ı Hakîm'in remzi ve işaretiyle Yahudi ve Nasranilere başta benzememek için âyet olduğu gibi,ulü'lemre itaâti emreder. Allah ve Resûlünün itaâtine zıt olmamak şartıyla o itâatin emir kuluyum diye hareket edebilir. Halbuki bu mes'elede, an'âne-i İslâmiye kanunları ile hastalara şefkat edip incitmemek ve ihtiyarlara hürmet edip tahkir etmemek, gariblere şefkat edip incitmemek ve Allah için Kur'an ve ilm-i İmaniye hizmet edenlere ve münzevîlere zahmet vermemek ve onları incitmemek lâzım gelirken, husûsan münzevî, dünyayı terketmiş bir adama ecnebi papazları serpuşunu teklif etmek, on vecihle değil, yüz vecihle kanuna muhalif olmakla beraber İslâmın an'ânevi kanunlarına karşı da bir kanunsuzluk ve keyfi bir emir hesabına o kudsî kanunları kırmaktır.
Benim gibi kabir kapısında, gayet hasta, gayet ihtiyar, garib, fakir, münzevî ve Sünnet-i Seniyyeye muhalefet etmemek için otuzbeş seneden beri dünyayı terkeden bir adama bu tarz muameleler kat'iyyen şek ve şüphe bırakmadı ki; komünist perdesi altında, anarşilik hesabına, vatan ve millet ve İslâmiyet ve din aleyhinde müthiş bir sû-i kasd eseri olduğu gibi, İslâmiyete ve vatana hizmete niyet eden ve müthiş harici tahribata karşı cephe alan dindar meb'uslara dahi büyük bir suikasttır. Dindar demokratlar dikkat etsinler, bu dehşetli suikasda karşı beni yalnız bırakmasınlar.
(Bu müdafaadan sonra Samsun Mahkemesi beraetle neticelenmiştir.)
__________ Hâşiye: Rus'un başkumandanı kasden önünden üç defa geçtiği halde ayağa kalkmayan ve tenezzül etmeyen ve onun idam tehdidine karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza için O'na başını eğmeyen; İstanbul'u istilâ eden İngiliz başkumandanına ve O'nun vasıtasıyle fetva verenlere karşı, İslâmiyetin izzeti için, idam tehdidine beş para ehemmiyet vermeyen ve "Tükürün zâlimlerin o hayasız yüzlerine!" cümlesiyle ve matbuat lisanıyla karşılayan; ve Mustafa Kemal'in, elli meb'us içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip, "Namaz kılmayan hâindir" diyen; ve Divan-ı Harb-i Örfi'nin dehşetli suallerine karşı, "Şeriat'ın bir mes'elesine ruhumu feda etmeye hazırım" deyip, dalkavukluk etmeyen; ve yirmisekiz sene, gavurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir İslâm fedaisine ve hakikat-ı Kur'aniye'nin fedakar hizmetkârına denilse ki:"Sen, ecnebilerin papazlarına benzeyeceksin, onlar gibi başına şapka giyeceksin, bütün İslâm ulemasının icmaına muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceğiz." denilse, elbette öyle herşeyini hakikat-ı Kur'aniyeye feda eden bir adam, değil dünyevî hapisler ve cezalar ve işkenceler, belki parça parça bıçakla kesilse, cehenneme de atılsa ve yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle kat'iyyen feda edecek!
ISPARTA CUMHURİYET MÜDDE-İ UMUMİLİĞİNE
Dokuz senedir beni bu memlekette sebebsiz olarak ikamete memur ettiler. Hariçle ihtilattan men'olduğum için çalışamadım, perişan bu gurbette kimsesiz kaldım. Onüç seneden beri, beni bu vilâyette tanıyanların tasdikleri tahtında, siyasetle hiçbir cihetle alâkam kalmadığına delilim şudur ki: Onüç seneden beri, bir gazeteyi okumadığımı ve dinlemediğimi sekiz sene oturduğum Barla halkı ile işhâd ediyorum. Onüç sene, bu zamanda siyasetin lisanı olan gazeteyi dinlemeyen, işitmeyen, istemeyen bir adamın siyasetle alâkası olmadığı ve sekiz aydan beri merkez-i vilâyette bütün buradaki benimle temas edenlerin şehadetleriyle, siyasete taalluk eden hiçbir mes'eleye temas etmediğimi gösterebilirim. Bu halimle beraber, bu senenin Kurban Bayramında fıtraten sohbetten hoşlanmadığım için hiç kimseyi kabul etmediğimi gösterir bir-iki satırlık yazı ile kapımda yazdığım ve hiçbir kimse de gelmediği halde, bu mübarek bayramın dört gününde bir polis bulundurulmak suretiyle benim gibi garib, ihtiyar, hastalıklı bir adama şüphe isnad ederek tarassud ettirmek ve hareket-i şahsiyemi bilâsebeb taht-ı nezârette bulundurmakla verilen tazyik ve sıkıntı kâfi gelmiyormuş gibi, bu senenin Nisanının dördüncü günü, kış münasebetiyle ve mütemâdiyen harekâtımın tâkib ve tarassud edilmesinden dolayı hârice çıkmadığımdan sıkılmıştım. İşte o günü altı aylık ızdırabımı tahfif etmek ve biraz teneffüs ve rahatsızlığımı izale etmek için havanın güzelliğinden istifade ederek gezmeye gitmiştim. Avdetimde bir komiser ile iki polis ikamet ettiğim evimin kapısında ve bir komiserle iki polis de bahçenin dışarısında bulunuyorlardı. İçeriye girdim, komiser ve iki polis beni takib ettiler. Odama çıktım, onlar da arkamda idiler. Benimle beraber girdiler, taharriye başladılar.
Ses Yok