Müdafalar | Müdafalar | 182
(1-190)
Dokuz seneden beri ihtilattan bilâsebeb men'edildiğimden, mesleğim itibariyle Kur'an ve îman ile hasr-ı iştigal etmiştim. Ve onun neticesi olarak yazdırdığım eserlerden; birisi, Kur'an-ı Hakim'deki ikibinsekizyüz küsur lafza-i celâlin bir sırr-ı kerametini ve bir nakş-ı i'cazını gösterecek en müstesna bir hat ile yazılmış gayetle kıymettar yirmiden fazla Kur'an-ı Kerim cüzlerini, 2- Beka-yı ruh ve melâike ve haşrin hakkaniyetine dair Yirmidokuzuncu Söz nâmı altındaki risalenin içinde tezahur eden kendimce en ekall bin liraya değer bir sırr-ı azimi gösteren risaleyi, 3- Hazret-i Peygamber'in risaletini güneş gibi isbat eden ve harika bir surette oniki saatte te'lif edilen yüzelli sahifelik Ondokuzuncu Mektup nâmı altında Mu'cizat-ı Ahmediye risalesini ki, o mu'cizatın kerâmeti olarak o risalede tevafuk nâmıyla öyle bir sırr-ı azim tezahür etmiş ki o risale tek başiyle maddeten bin lira kadar kendimizce kıymettardır. 4- Vahdâniyet-i İlâhiyeyi güneş gibi isbat eden ve Kur'an'ın otuzüç âyet-i azimesini tefsir eden Otuzüç Pencere nâmındaki Otuzüçüncü Mektub ki, sırr-ı tevafukla beraber kıymet-i ilmiyesi ve edebiyesi itibariyle ehl-i tevhidce yalnız maddeten bin lira kadar ehemmiyetli olan risaleyi, 5- Şirkin esasını ref' edip vahdâniyeti nihayetsiz derecede kuvvetle isbat eden Otuzikinci Söz nâmı altındaki eseri ki, o eser bir âlim tarafından zâyi' edilse onu elde etmek için bin lira tereddütsüz vereceğini zannettiğim misilsiz risalemden mevcud her iki tanesini, 6- İsraftan kurtarmak ve bu fakir milleti iktisada alıştırmak için yazdığım küçük fakat müstesna bir ehemmiyette olan İktisad Risalesi ismindeki risalemin mevcud olan her üç nüshasını, 7- Kendi ihtiyarlığımdan dolayı iman noktasında Kur'an'dan bulduğum rica ve teselli nurlarından kaleme aldığım ve mevcudu tam üç nüsha ve iki nüsha da noksan olarak umum beş parçasını ki , bence bu risale benim gibi kabre yakınlaşmış bir ihtiyar adama kıymet takdir edilmeyecek derecede yüksek bir hakikat ile yazılmıştır. 8- Onbeş sene evvel Arabça olarak tab' edilen Harb-i Umumide ateş içinde yazıldığı için o zamandaki Başkumandanın, bu yadigâr-ı harbin hayrına iştirak etmek niyetiyle kağıdını kendisi verdiği İşarâtü'l-İ'câz tefsirini; hem üçyüzotuzbeş senesinde İstanbul'da tab' edilen Katre, Şemme, Habbe, Habbenin Zeyli ve Ankara'da Yeni Gün Matbaasında Zeylinin Zeyli ve Ankara Matbaasında tab' edilen Hubab ve İstanbul'da tab' edilen Zühre ve Şu'le gibi risaleleri hâvi Arapça matbu' bir mecmuamı ve İstanbul'da onbeş sene evvel tab' edilen Sünuhat isminde kıymettar iki matbu risalemi ve hem biraderzâdem Abdurrahman tarafından onbeş sene evvel İstanbul'da tab' ettirilen Tarihçe-i Hayatımın bir kısmına ait matbu risalemden üç nüshası tamam ve beş altı nüshası noksan kitaplarımı ve hem de İstanbul'da yeni huruf çıkmadan evvel tab' ettirdiğim Onuncu Söz nâmında gayet kıymettar haşri ve kıyameti gündüz gibi isbat eden risalemi ve daha bilmediğim hususî ve şahsî ve imânî evraklarımı ve risalelerimi tekrar iade etmek üzere o taharri neticesinde alıp götürdüler.
Bu taharriyatta o kadar ileri gidildi ki, altı ay evvel oturduğum köşkten şimdiki oturduğum köşke nakledince, sandalye, şişe, demir ve sâir eşyaya aid listeye varıncaya kadar aldılar ve el'ân da iade edilmedi.
Dokuz seneden beri bu memlekette ve bu kadar dostlarımla temas ettiğim halde şimdiye kadar hiç bir cürüm bana isnad edilmedi ve hiç bir vukuatım da olmadı ve hayatımda dâi-i şüphe hiçbir emâre vücud bulmadı ve menfiliğim de sebebsiz ve ancak ihtiyat ve tevehhüm yüzünden olmakla inziva ettiğim bir mağaradan çıkartılarak menfilerle birlikte nefyedildim. Bu müddet zarfında siyasetle ve dünya ile alâkam olmadığına bu memleketteki dokuz senelik tarz-ı hayatımın şehâdetiyle beraber, risalelerimde gerek emniyet dairesi ve gerekse hükümet dairesi dâi-i şüphe bir şey bulamadıklarıdır. (Haşiye) Eğer bir cürmüm varsa, dokuz seneden beri mütemâdiyen dikkat ettikleri halde cürmümü görmeyen veya gösteremeyenler, şimdi göstermeye mecburdurlar.
Şu kitap zayiatımdan lâakall şahsî ikibin lira zararım var. Çünki, bunların hiç birisinin başka bir nüshasını bende bırakmadılar. Vaktiyle tab' etmek için yalnız İşârâtü'l-İ'câz tefsirine ikiyüzelli lira verdim. Arabî mecmuası üçyüz lira. Ve Yirmidokuzuncu Söz ve Ondokuzuncu Söz'lerde o sırr-ı azime ile hiç bir âlim ve hiç bir edib yoktur ki, "Bin lira kıymetindedir" demesin. Ve bir de, onüç sene evvel hükümet Dâr'ül-Hikmet'te yüz lira maaş alacak kadar iş görebilecek bir adam nazarıyla bana bakmış, ayda yüz lira maaş vermiş. Bu sekiz senede beni, yarım saat bir köy olan İlâma'ya iki defadan fazla gitmeye müsaade edilmeyecek derecede ihtilât ve gezmekten men' edildiğim gibi, bir vâridatım, bir malım olmamakla beraber o köyde benim gibi bir adam çalışacak iş bulamadığımdan ve kimsenin bir şeyini de kabul etmemek bir meslek-i hayatım olduğundan, çektiğim perişaniyet ve zarar ve ziyanın takdirini müdde-i umumiliğe havale ederek ya kitaplarımın hepsini iadesini veyahut bu husustaki zarar ve ziyanımın müsebbiblerinden tazminini dava ediyorum.

Tetimme: Hükümetin kanunu, tarikat dersi vermeğe ve nüsha yazmağa ve nüfuz temin etmeğe müsaade etmediği ve ben de bunlarla alâkadar olmadığım ve hükümet de yanıma gelen ziyaretçileri hoş görmediği için; bazı adam müteaddid defa tarikat ve nüsha niyetiyle yanıma gelmek istedi. Ben de hükümetin kanununa riayet etmek ve hükümet memurlarını sebebsiz kuşkulandırmamak için kabul etmeyip, reddettim. Mesmuatıma göre, bu halden muğber olanlar yalan ve asılsız bir suretle isnâdatta bulunmuş. Böyle hükümetin, kanununa riayeten reddettiğim kimseler yüzünden beni böyle sıkıştırmaktan, hilâf-ı kanun hareket etmediğim için böyle azab vermek, kanunu dinlememeye mecburiyet vaziyetini veriyorlar mânâsı çıkıyor. Dokuz senedir dünyevî hayatıma gelen her türlü işkencelere tahammül edip sabrettim. Sükût ettim. Fakat dünyalarına karışmadığım halde böyle hayat-ı uhreviyeme sû-i kasd suretindeki taarruz karşısında sabrım tükendi. Hakkımı aramak için ikame-i dâvâya mecbur oldum.
Said Nursî

________
Hâşiye: Cây-ı dikkattir ki, sekiz-dokuz seneden beri zulüm ve tazyikat altında gizlemeye mecbur oldum en eski ve en mahrem evrakları âni olarak taharri edip hiçbir şey bırakmıyarak alındığı halde, mucib-i telaş ve daî-i endişe ve medar-ı hicab ve hacâlet bir şey bulunmaması, garazkâr su-i zanlı ehl-i dünyanın ona karşı ettikleri haksız tazyikat ve tarassud ne kadar çirkin ve hata olduğunu gösteriyor. Acaba onu ittiham eden ve kendini vatana ve millete sadık tevehhüm eden ehl-i dünyanın en büyük memurundan en küçüğüne kadar, değil sekiz-dokuz sene belki sekiz-dokuz ay zarfında en mahrem ve en gizli evrakı meydana atılıp tetkik edilse ona telaş verecek ve utandıracak sekiz-dokuz madde çıkmaz mı?
Ses Yok