Müdafalar | Müdafalar | 25
(1-190)
Hem kararnâmede, itiraznâmeme itiraz yolunda denilmiş: "Diyanet Riyaseti"ne eserlerini göndermesine bedel, Halil İbrahim'e göndermiştir." Acaba on sene zulmen ihtilattan, muhabereden men'edilmiş .. ve tarassut altında daima iz'aç edilen ve kardaşına dört senede ancak bir mektup yazan bir adam kim ile ve hangi vasıtayla kıymettar eserlerini ziyaa' uğratmamak şartıyla Ankara'ya gönderip sözünü dinlettirsin, neşredebilsin. Has ve mahrem bir dostuna kendine mahsus birkaç risaleyi göndermek ile "itiraznameye itiraz ediyor"; hem onbeş sene tedris ile vaktimi geçirdiğim Van'da yalnız bir adama dünyaya hiçbir alâkası olmayan bir iki risale-i imaniyeyi bir yâdigâr olarak göndermemle, kararnamede "Neşriyat yapıyor; menfi duygularla, ser-adamları vasıtasıyla hissiyat-ı diniyeyi tahrik ediyor" diye, pek haklı olan men'i mahkeme taleplerimizi bu bahaneler ile red edip, lüzum-u muhâkememize karar veriyor.
Hem, en garibi budur ki: İki-üç risaleme mahrem dediğimin sebebini izah ederken demişim ki: "Bu mahremlerden bir-ikisi ahval-i ruhiyeme ve ihlasa ait olduğundan başkalara göstermek riya ve gurura medar olacağından mahremdir" demişim. Bir-iki risalede bana zulmeden birkaç me'murlara karşı bir şekva olmak ve eskiden Avrupa'ya karşı yazdığım cevapları bu zamanda su'-i tefhime uğratmamak ve yanlış mana verilmemek ve hakkımda bahane arayanların ellerine geçmemek için, mahrem deyip neşretmemişim. Benim bu izahımı kararnâmede, "Kendisi de bir-iki eserine mahrem demekle muzır olduğunu itiraf ediyor" diye gayet tuhaf bir te'vil ile beni ittiham altına almışlar. İşte bu hale karşı;
”inna lillahi ve inna ileyhi raciun “ demekten başka çare kalmamıştır.

İ'TİZAR Üç gün müddetle tebliğ edilen iddiânâmeye karşı itiraznâme yazmak... Birinci gün, geç geldiği için akşama kadar ancak okundu. İkinci gün, kısm-ı âzamı tercüme edildi. Ancak beş saat fırsat bulup, gayet acele bu uzun itiraznâmeyi yazdım. Evvelki müdafâatımda dediğim gibi: Kanunları, hususan şimdiki resmi işleri bilmediğimden ve çoktan beri ihtilâttan memnu' olduğumdan ve dört-beş saatta yazılan uzun itiraznâme, elbette çok müşevveş ve noksan olacaktır. Nazar-ı müsamaha ile bakmanızı temenni eder ve kusurlarımı acelelikle ve kanunları bilmediğime hamledip, tenkid etmemenizi insafınızdan beklerim. Garip ve bana pek ağır gelen ve üç günde bir bardak ayrandan ve bir bardak sütten başka birşey yedirmeyen grip hastalığının üçüncü gününde, füc'eten hatırıma ihtar edildi. Ben de o hatırayı teberrük için, mahkemedeki müdâfâatımın bir mukaddemesi olarak yazdım. Şiddet ve kusur varsa, hastalığıma aittir. Evet, ancak yüz adamın müdafaa edeceği bir hakikatı, yalnız başıma müdâfaaya mecbur olduğumdan; taab-ı dimağî ve perişâniyete ve grip ve daha çok müz'iç-i ahval içinde hakiki doğru olarak, olduğu gibi bu kadar beyan edebildim. Son müdâfaâta sonradan bir hikmete binaen ilhak edilmiş bir mukaddemedir. Müdâfaâtımın bütün safahatında hükümetle musâlahakârane fakat gizli ve müdhiş bir komiteye karşı mübareze vaziyetini gösteren bir kısım tarz-ı ifademdeki maksadım şudur: Nasılki Hükûmet-i Cumhuriye "Dini dünyadan tefrik edip bîtarafane kalmak" prensibini kabul etmiş; dinsizlere, dinsizlikleri için ilişmediği gibi; dindarlara da, dindarlıkları için ilişmemesi o prensibin icabatındandır. Öyle de ; ben dahi bîtaraf ve hürriyetperver olan Hükûmet-i Cumhuriyeyi, dinsizliğe tarafdar ve entrikaları çeviren ve hükûmetin me'murlarını iğfal eden gizli menfi komitelerden tefrik ediyorum. Hükûmetin onlardan uzak olduğunu iddia ediyorum; o entrikacılarla bazen mübareze ediyorum.
Ses Yok