Müdafalar | Müdafalar | 46
(1-190)
Risale-i Nur'un hukukunu müdafaa etmek için ehemmiyetli bir talebim ve bir ricam var. Risale-i Nur umum âlem-i İslâm'a taalluk edecek hakaiki cami' olduğundan, muhakkik âlimlerden ve feylesoflardan ehl-i vukuf bir hey'et-i ilmiyeyi teşkil edip (gayet mahremler, mahdud bir-iki risale hariç olarak) bütün risalelerimi tedkik için Denizli Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara Ağır Ceza Mahkemesine sevk etmiştir. Bu memlekete maddi ve mânevi bereketi, fevkâlâde hizmeti otuzüç âyat-ı Kur'aniyenin işârâtıyla ve İmam-ı Ali'nin (R.A.) üç keramet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı A'zam'ın kat'i ihbarıyla tahakkuk etmiş olan Risale-i Nur'a aid dava ve itiraz, cüz'i bir hadise ve şahsî bir mes'ele değil ki, ehemmiyet verilmesin. Belki, bu milleti ve bu memleketi ve hükûmeti ciddi alâkadar edecek ve dolayısıyla âlem-i İslâm'ın nazar-ı dikkatini ehemmiyetli bir surette celb edecek bir küllî hadise hükmünde umumi bir mes'eledir. Evet, Risale-i Nur'a perde altında hücum edenler, ecnebi parmağıyla bu vatandaki milletin en büyük kuvveti olan alem-i İslâm'ın teveccühünü, muhabbetini ve uhuvvetini kırmak ve nefret verdirmek için siyaseti dinsizliğe âlet ederek, perde altında küfr-ü mutlakı yerleştirenlerdir ki; hükûmeti iğfal ve adliyeyi iki defa şaşırtıp der : "Risale-i Nur ve Şâkirdleri dini, siyasete âlet eder. Emniyete zarar ihtimali var." Risale-i Nur'un gerçi siyasetle alâkası yoktur. Fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasiyle bozar, red eder. Emniyeti, âsâyişi, hürriyeti adâleti te'min ettiğine yüzer hüccetlerden bu müdafaanâmesi hükmündeki "Meyve Risalesi"ni takdim ediyorum. Said Nursî (Müdafaatımla münasebettar olması cihetiyle bu bir-iki mektub buraya girmiş.)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Bize, ihbar edene ve yazana zarar gelmemek için, şimdilik ehl-i vukufun ittifakıyle verdikleri kararlarını size göndermiyeceğim. Bu ehl-i vukuf, bütün kuvetiyle bizi kurtarmak ve ehl-i dalâlet ve bid'iyyatın şerrinden muhafaza etmek için çalışmışlar; bizi, bize isnad edilen bütün suçlardan tebrie ediyorlar. Ve Risale-i Nur'dan tam ders aldıklarını ihsas edip, Risale-i Nur'un ilmî ve imanî kısmının ekseriyet-i mutlaka ile vâkıfâne yazıldığını ve Said ise hem samimi, hem ciddi kanaatlerini beyan ederek ondaki kuvvet ve iktidar, isnad edildiği gibi tarikat icadı veya cemiyet kurmak veya hükûmet ile mübareze etmekde değildir, belki yalnız Kur'an'ın hakikatlarını muhtaçlara bildirmek kuvvet ve iktidarıdır diye müttefikan karar vermişler. Ve gayr-i ilmî tabir ettikleri mahremlere karşı demişler ki : "Bazan cezbeye ve şuurun heyecanına ve ihtilal-i ruhiyeye kapılmasından, bu eserler ile mes'ul olmamak lâzım geliyor. " mânasını ifham ediyorlar. Ve "Eski Saîd" , "Yeni Saîd" tâbirinde, iki şahsiyet: İkincisinde, fevkalâde bir kuvvet-i imaniye ve ilim ve Hakikat-ı Kur'aniye mânasını vermişler ve "Bir nevi cezbe ve ihtilal-i dimağiye ihtimali var." demişler. Hem bizi şiddetli tabiratın mes'uliyetinden kurtarmak, hem muarızlarımızı okşamak için "sem, basar" cihetinde "hallüsinasyon" hastalığı ihtimali nazara alınabilir, demişler. Onların bu ihtimalini esasiyle çürüten, ellerine geçen ve bütün akılları geri bırakan Nur Risaleleri ve bütün avukatlara hayret veren Müdafaa ve "Meyve Risaleleri" kâfi ve vâfi bir cevaptır. Ben çok teşekkür ediyorum ki, bir hadis-i şerifin mazhariyeti bu ihtimal ile bana verilmiş. Hem o ehl-i vukuf, bütün kardeşlerimizi ve beni tam tebrie ediyorlar ve diyorlar: "Said'in âlimâne ve vâkıfâne eserlerine iman ve âhiretleri için bağlanmışlar; hiçbir cihette hükûmete karşı bir su-i kasdlarına dair bir sarahat ve bir emare, ne muhaberelerinde ve ne kitab ve risalelerinde bulmadık." diye o hey'etin ittifakıyle karar verip biri Necati feylesof, biri Yusuf Ziya âlim, biri de Yusuf feylesof namlarında imza etmişler. Lâtif bir tevafuktur ki; biz bu hapse kendimiz hakkında bir medrese-i Yûsufiye ve "Meyve Risalesi" onun meyvesi dediğimizden bu iki Yusuf dahi perde altında "Biz dahi o medrese-i Yûsufiye'deki derslere hissedarız" lisan-ı halleriyle ifade etmişlerdir. Hem cezbeye lâtif bir delilleridir ki; Otuzüçüncü Söz'ün Otuzüç Pencere'si ve Otuzüçüncü Mektub gibi tabirleri, hem kendi kendisinin "Yâ Rahim! Yâ Rahim!" tesbihini işitmesi, hem kendini bir mezar taşı görmesi, cezbeye ve hallüsinasyon ihtimaline delil göstermişler.
Said Nursî
Ses Yok